28 Şubat 2009 Cumartesi

Kan ve Doktor ...


Ameliyathanedeki ruhum için kan vermeyi beklerken...
koridora çökmüş halde... ağır yoğun bir sıvıyı çeker gibi ciğerlerimi zorla doldurup ..zorla boşaltıyorum... amniyon sıvısı içinde yüzen bir bebek gibi ..
doktor beliriyor kapıda aniden ... o anda yere düşmüş büyük ..kalın bir düğme görüyorum... birden ayağa kalkmanın derin zihinsel buğulu girdabında... neden bu kadar abartılı bir düğme olduğunu anlayamazken ve neden döşemede duruyor sorusunu sorarken ... alt katın üst kata bununla iliklendiğini düşünüyorum...
işte geldi zamanı ...aylardır ...günlerdir geçen bu garip hal .. çok şükür birazdan biti verecek...
içeri girip ..sedyeye yatıyorum... ...köşedeki bir sephada kan verenlere ikram edilen kekler ... bu gün hiç birini yiyemeceğim... biraz ötede ...cam da...bir sinek dışarı uçma sevdasıyla vızıldıyor... eminim aynı sinek soğukdan buraya sığınmıştı... peki neydi şimdi tekrar buralardan kurtulma çabası... tam bunu anlamaya çalışırken ... iğnenin sızısını duyuyorum....
tuhaf gözlüklü ..tuhaf doktor... son gördüğüm gözler senin...
kan vermenin yasallığındaki ünite ünite ölüm bu...
''çok değil doktor ...''
''biraz geç kalsan ...kafi...''
doktor beni kırmıyor...
kapıyı kapatıp gidiyor...
önce başım dönüyor.... sonra biraz karanlık....
daha sonrası yok....

27 Şubat 2009 Cuma

Ayşe, Banu, Dilek ve Nazlı Dörtgeni... yeterki onlar mutlu olsun


pek keyifli sayılmam... eve gidecem bi dolu sıkılganlıkla işe gelmeyi umacam... işe gelincede eve gitmeyi...
biraz yoğunluk var şu günlerde... galiba artacakda....
o değilde hayatımın 99 yılına geri döndüm sanki... elimde sorular çözmeye çalışıyorum sağda solda....
bu çok önemli .. olmazsa olmaz bir sınav hazırlığı değil aslında ... ALES den bahsediyorum efendim... kendimi sorulara... sınavlara vurmak istiyorum şu sıralar...
neden...
niye...
ne için...
bunları ''bilmiyorum'' ..muammalığında yapıyorum... biraz değişik şeylerle uğraşmak insanı motive ediyor hayata dair bunu keşfetmek bile rahatlatıyor bazen...
ama ben bunlardan bahsetmiyecem açıkcası.. bi soru gördüm ... komiğime giden ....hoppp dedirten bişey...
soruyu tam hatırlamıyorum ama ana fikri şuydu...
..


Bir ofisde....
Ayşe, Banu, Dilek, Nazlı adında dört bayan ... ve Ali, Osman, Ahmet adında üç bay çalışmaktadır... ikişerli iki odaya...ve üçerli bir odaya aşağıdaki kriterlere göre yerleştirileceklerdir..

-Ayşe ile Dilek aynı oda da oturmayacaktır.
-Banu yanlız Nazlı ile beraber oturabilir
-Dilek , Osman ile aynı odayı paylaşamaz.... ..
diyor ve muhtelif sorular geliyor ardından
şimdi soru tamamen sallamadır es kaza okuyupda çözmeye çalışmayın:) ... bu sorunun ana mantığı şudur efendim...
hayat bayan ekseni etrafında döner...

yok ayşe...dilekden nefret eder yüzünü görmeye dahi tahamülü yoktur.... nazlı ile banu kankidir başkasına istemezler ... dilek osmanın eski sevdiğimidir nedir bilemem ... katiyen onla aynı havayı tenesüf etmek dahi istemez...
soru diye bahsedilen şey sermen ...gerçek bayan gündelik atraksiyonu yani...
valla aynen böyle idi soruyu okuduğumda beynimde çakan şimşekler....
yav nedir bu yahu... bayanlar niye böle çetrefilli bir zihin yapısa sahipler valla bilmiyorum haaa...
... kimseler alınmasın ama....soruda bile problem çıkartabiliyorlar...:)
neyse ben biraz daha bakayım teslerime ..çalışayım... sarhoş olayım
blog sende olmasan kime dert yanam bilmiyom yani....
..
haaaa bu arada yukardaki sorunun orjinaline doğru yanıt verdim... acayip sabırlı ara bulucuyumdur... çok ince hesap kitap ettim.. şimdilik herkesi yerleştirdim yerine :P... umarım bi problem çıkartmazlar... :)

25 Şubat 2009 Çarşamba

Oynatmama Az Kaldı Doktorum Nerde ?

bugün niye iyi bi gün değil ki sanki...
sabah geliyor ve muhasebeci arkadaşa ilk sorum şu ...
-havalandırma neden çalışıyor?... :(.... (çünkü havalandırmayı sadece ben açarım)
-sence...
derin bir üfff..püfff sesleri geliyor benden...
çünkü neden çalıştığını hemen anlıyorum ....mutfağın üstündeki... tepemizde dağ gibi yükeselen apartmanın tesisat borusu yine tıkanmış... ve bu kez geceden.. alt kat
hmmm nasıl anlatılır... bilmiyom ama kanalizasyon suyu dolu(daha yaratıcı ifadelerle iğrençleşmek istemiyorum) ...
iko (bilgisyarcı arkadaş) ve benim yüzümde derin bir iğrençlik maskesi... ve poliyanacılık ifadeleri takınmaya çalıştığımız bir an...
-aaa bak şurası kuru kalmış...
-bak çokda kötü kokmuyor...
ve dahası...
amaaa ....yapacak bişey yok..elde viledalar... kova ....ve fabulozolaarla işe koyulduk.... genelde bu durumda cumartesi temizliğe genel abla çağrılırdı yaaa... o kadar batmışki her yer o bile işin içinden çıkamazdı....
o değil bide mutfak tezgahının hemen üstü.... :(..
tüm çekmeceler.... çadanlık...tabaklar... bardaklar....Allah Allah diyim size yani...
hepsini attık valla... kaşıklar... bardakalr...elektrikli çaydanlık... ve öğlene kadar resmen şartladık her yeri... biliyoz ki kimse bizim kadar temizlemezde... çünkü biz yaşıyoruz orda ve en çokda biz temizleye biliriz...
işte böyle bi sabah ve öğlen... :(...
pantolanda çamaşır suyu beyazlığı.... çamaşır suyunun verdiği derin baş ağrısı (annem hep derdi de anlamazdım)... ve aspiratör durmadan çalışıuyo bozulmuş ona bile kaçmış su... :)....
gülim mi ağlayım mi bilemedim artık...üfff beeee
..yani mutfağı binada nerye koymayalım diye sorsak
haaa işte tam oraya yapmışız mutfağı.... 40 dairenin tesisatınn geçtiği yere
bide tüm tadilatta ben durdur yani... o salak tıkanan rögarıda biz yaptık... kime söyleneyim bilemiyorum... valla...
fizik... tesisat..kimya... akışkanlık... inş. müh... hepsini düşündük rögarı yaparken valla... ama bi p.ka yaramamış anlıyacağınız... ve nasıl çözülecek bilemiyom...
..
haaa bide avea var... şu gün itibariyle türksele geçtim artık ... ama son bi kazıklanma ile....kontörlerimi transfer edemeden hat kapantı ...kısaca geçmiş olsun.... bugün öğleden sonra gerçekleşecekti tarnsfer ama ...yok işte saolsunlar ?! gecenin bi yarısı yapmışlar tansferi... 150 kontör gümledi... göndereceğim bi kaç avealı dostum ama artık önemsiz...
giden kontörlerde önemli değil... önemli olan kendini salak gibi hissetmek ..
gıcık avea... nediyim ben ..millet uzaya çıktı.... bizim ofisde kozyatağının ortasında avea çekmiyordu ...yani değiştirmeseydimde ne yapsaydım arkadaşım.. bide mail attım ..
bak böle böle bi durum var çekmiyo telefonlar .. alıcınızın ayarları ile oynayın falan diye... adamlar tenezzül bile etmediler... :/... işte böle bi gün ve kendim gibi bile yazamadığım bu yazı ile haykırışlarım.. höykürmelerim ..
kaçıran pis su tesisatına...
aveaya...
uykusuzluğuma ve yorgunluğuma...
tesisatı tuvalet kağıtları ile dolduran apartman sakinlerine?!
sevgilerim yolluyor ve ''bu da gelir buda geçer parçasını '' armağan ediyorum ....
umarım yarın daha iyi bi gün olur...

23 Şubat 2009 Pazartesi

Gölge Oyunu...

Adam herşeyden biraz mutsuz ve ne yapacağını bilmezken...
.. bulduğu bi kaç renk tepeşiri eline alarak asfalta durdu... güneş tepeyi dönmüş... sıcak bir öğleden sonrasında yavaş yavaş ufka yaklaşıyordu...
pürüzsüz ..temiz siyah safalttaki gölgesine yaklaştı adam ... oturdu....gölgesindeki saçlarını sarıya... yanaklarını pembeye ... gözlerini maviye boyadı.... gülen bir ağız yaptı ... yarı gerçek bir aynada tamamlanmış detaylarla kendini asfalta işledi....
hiç anlamlandıramadığı olaylar silsilesini düşündü ..asfalttaki yansımasına !? bakarken... bir yerlerde homurtular ... kuş sesleri duyuyordu...

birden yanında, birkaç adım ötede daha önce hiç tanımadı bir kadın ...yolun kenarında öylece birilerini bekler gibi durdu.... ama gölgesinin hemen yanında biti vermişti ..işte öylece,işte bir anda gerçek kadar benzeyen bu şey... bir rüya
Adam hiç tereddüt etmedi... sarı tepeşir... ardından pembe... hemen sonra beyaz... :S... boyu bile tutuyordu
gölgelerin sahiciliğinde detayları işledi.... tepeşirler elinde; onlarca kez dokundu iki yüzede... dakikalar geçtikçe gerçeğe dahada yaklaştı resim...
asfalt hiç daha önce denemediği ..aklına bile getirmedi bir birlikteliğe sebep oluyordu...

ama birden kuşlar sustu.... herşey değişti... kadının beklediği geldi..yada artık durası yoktu... ya da bilmiyorum her hangi bişey..... bir anda ve çıktı gitti resimden...
ve adam silüeti alınmış... içi boşaltılmış bir yüzle kala kaldı asfaltta...
gerçekleri anladı....
tepeşirleri yere bıraktı... değil onlarca kez... milyon kerede dokunsa o yüzlere... hiç birşey istediği gibi olmayacak... doğru olan kendi çizdiği bir kadın değilde... kendini ... kendi yanına çizen bir kadın olmalı diye düşündü...
resme baktı ..resim gülüyordu.... resim yalan söylüyordu...

zaten gerçekte adam ne zamandır gülmüyordu... :(...
adam yine de asfaltı terkedemedi....

20 Şubat 2009 Cuma

Bahar Gelmiş Balam Benim...

Şubat ayı... güzel bi ay mıdır ..hiç düşünmezdim ama son bi kaç yıldır daha bi hoşuma gidiyor :) ..hızlı yaşamakla alakalı olabilir bilemiyorum ama tek 28 çeken ay maaşı erken alıyoz galiba birazda ondan :)bazende 29 var mı böyle ay yahu, yanarlı dönerli bi öyle bi böyle... 28 olmadı 29 kafasına göre yani..
sadece o kadar değil tabi.... bahar geliyo falan ya ...hani önceki yıllarda okul başlardı tam bu ayda ,böyle olunca kavuşmalar falan olurdu ...ehh bunlada alakalı birazcık tabiki..
...
haaa bu kadar iyi mi bu ay? ...yok aslında en sevdiğim ay eylül ayıdır...
bağ bahçe işlerinin ay'ı... doğduğum ay.. okulların açıldığğı... yeni insanlarla tanıştığım aydır... kümesime yeni civciverimi aldığım ay... bi sürü şey var eylül ayına ilişkin... ve sadece benim için değil herkes için önemli bir dönemdir bence..

yinede eylülün ayarına yakın bir ayar tuttururmaya çalışırsak oda şubat ayıdır...havalar ısınır ..heryerde ağaçlar tomurcuklanır derken ...hoopppp yaz gelir... :)..

şu sıralar bi dolu kişi hasta :S...ne der Barış Abimiz... 'bir çiçekle bahar olmaz'
yani dikkat edin...


bu bir bahar kutlaması olsun... bahar geldi... hoş geldi..
herkes kabuğunu kırsın
hadi garii...

19 Şubat 2009 Perşembe

telgrafın telleri



candan abladan geliyor.... telgrafın tellerine kuşlar mı konar..?parçası


bu parça ilginç bişidir... bir soru gibi duran...
..
bitttt tabi kuşda kona bilir diyesim geldiği...
(bunu nerden duydum bilimiyom ..acaba ces. mi yazmıştı böle :P)
..
çok şirin ... yüksek sesle bangırdanarak ...daha ziyade cuma mesai bitiminde dinlenmesi yada ... pazartesi erkenden kimsecikler yokken ofisi inletierek dinlene bilecek... bi şarkımız
türkümüz...
.... hepinize armağan olsun efendim....

çok alakasız kalacak ama... demeden geçmiyim..
şantyeye gittim... yolda otostop yapan çocuklar vardı... direksiyonu kırdığım ile... arabanın etrafı liseli elemanlar doldu...:)
klasik takdiği unutmuşum biri otostop yapar ama 5 kişi biner :)...
öle oldu yine.... istanbulda okuldan çıkınca bizde yapardık ...ondan durunca kendi kendime iyilik yaptım gibi hissettim ..hoş bi durumdu... lafladık çocuklarla... keretaların hepsinin zayıfı varmışş.... :S
bi şeyede üzüldüm..trigonometri ye fena takmişlar birisi

-abiiii ezberle ezberle bitmiyor formüller dedi.... :S..

anlattım biraz ezber diye bişi yoktur diye ama ...bilmem ne kadar iş görür... yeni nesilde biz gibi ezberle öğrenim görüyo... mutlu giden yolculukda ...ne olacak bu memleketin hali soruyla biraz buruk olarak ofise geldim...
ben bunu anlatmıyacaktım ..şarkıyı armağan edip kaçacaktım ama ...bak yine lafladık ... sağlık ola

18 Şubat 2009 Çarşamba

Anneler N'apar...?

anneler ne yapar ....?
ev düzeni denen bi gerçek vardır.. ve iç işlerine girer ki bunun ucu bucağı yoktur... şirket idare etmekle ev idare etmek kısmen bir birini karşılar... nil ablamız bence bu sebepledir ki çocukda yaparım kariyerde demiştir... birbirine yakın şeylerdir vesselam...:)

benim anacuğum kolay kolay evden çıkmaz çıkıncada ..bi haftalık iş bulur yada... olay yaşar gelir..:) gelincede anlatır... çok zeki kadındır anacuğum.... hiç sekmez... ince fikirlidir... bilir eder... ayarlar falan yani... anam diye övmüyom valla bak okurcan... ama farklıdır da

olumsuz ya da eksik yanları vardır... ama enteresan bi biçimde o eksikleri bilir ve ''ben bilmem oğlum'' havası ile konuşur.. burdanda artı puanlar alır .... gerçi artı almaya gerek yoktur... çünkü o benim anamdır.... :)

gelelim bu güne; dışarı çıkmış.... pazara gitmiş... zaten en önemli olayıdır... bir anadolu kadını illa pazara gider... karfur... kiler...şok şu bu ..pazardan daha çok şey barındırsa da olmaz illa oraya gider anadolu kadını
hem de fatihe ..nerden bulmuş gitmişler babamla bilmem... bu arada babamda anamın gölgesi gibidir.. hiç bırakmaz peşini .... biraz şey etsem kılıbık diyecem... ama değildir... karısına değer verir, onu anlar ... huylarını bilir.... kontrol altında tutmaya çalışır...:)
ikisinin farklı yerde görev ve sorum lulukları vardır .... ve katiyen kesişmez bu iş bölümleri... ama nerde başlar bu görev ve nerde biter ancak o iş yada görev başlarsa bile biliriz... kendiliğinden oluşur.....
mesela pazara anam tek başına gidemez... ve gitmez zaten...babamla gider... babam her seferinde bu kadın beni öldürüyor yollarda der :)..
ama artık yemiyoz ... kendide çok sever anacığımla dolanmayı....
neyse işte... ne diyodum... babamıda öylece anlatmış oldum...

pazara git sen.... bi cuval kumaş al ..ne alaka diyebilirsiniz
....abim nişanlı ve evlenene kadar bir sürü dikilecek şey varmış... mışş mış...
herkes için bişeyler almış..mışş.mışş.......
kumaşlarıda görseniz böle cancanlı falan ...bulmuş buluşturmuş....takmış takıştırmış.... bi dolu kumaş.... şimdi onlar yıkanacak..... ütülenbecek.... katla ...kişiye göre ayır ..diktir.... oo hooo oo.... iki aylık iş sana....
arkadaşlar bi çuval kumaşdan bahsediyom burda :S.. Allah tan ben fotoğrf makinesi kabını ördürdüm... yoksa hiç bitmezdi...:P
..
gelirkende hiç es geçmediği yere girmiş... kasaplar çarşısı ( adanada adı bu idi ..ama burda kadın pazarı diye geçiyo galiba )...
et..kıyma....bi sürü şey almış...vveeeeeeee
..üç tanede kelle almış.... yavvv adanalıyık kele, paça severizde ..buralarda yapmasıda bulmasıda zordur... zaten bi çok kişi sevmez biliyorum ama napak biz seviyoz... :) sevmekde önemli değil ..bi sürü iş, boş ver uğraşma istemiyoz gerek yok diyoruz , alma diyoz..
hiç!!.. illa yapar... benim kocam sever..benim oğullarım sever ..falan filan...
beslenme konusunda anam uzmandır...üç çocuğuda maşşallah boylu poslu... 190 lık elemanlarız pek genetik değil bizimkisi...
niye...böyleyiz peki?
kelle ..paça yiye yiye :)..kalsiyum patlaması oldu vücudda da ondan ..biyologlar... doktorlar..uzmanlar açıklasın ben bilmem... ama durum budur...
..
toparlarsak... anneler farklıdır ..bişey öğrenmişlerdir ve o şekilde yaparlar tarzları vardır... oturmuş bir yapıları vardır... ve bu... koşullarla... parayla... yer veya zaman ile çok fazla değişmez...:) alışkanlıkları vardır.... ve bunlar onların kimliği gibidir...
tüm annelere selamlar ..:)

17 Şubat 2009 Salı

Küçük Mutluluklar....

çok güzel bi hafta sonu geçirdim... niyeee...
çünkü dellendim ve..... çalış çalış para kazan ama harcayama diyip (sanki çok param varmış havası ile okur farklı noktalara çekilir) başka sebeplerde var elbet yarı memleketim niğdeme gidip geldim...veee bi de ankara faslı yaptım ..kısacası güzeldi...
ve sevgili okur birkez daha mutluluk peşinde koşası kocaman hedeflerimiz kadar küçücük hedeflerimizde de olduğunu görmüş bulunuyorum... :)
sadece sevdiklerinizin yanında olmak... mutlulukların en güzeli.... bi söz... bi bakış... bi gülümseme hiç birinin tarifi yok valla...
bak mesela ... şu şişeler varya... otursam yazsam üzerine bi dolu anı yazarım ''niğde gazozu'' bakmayın yerelleştirilmiş bi isim olduğuna nasıl olurda tüm Türkiyem içmez bunu bilmem, şiveps falan halt etmiş... taaaaa küçüklüğümden beridir vaz geçilmez lezzetimdir... hemde çok daha doğalmış... ne zaman gitsem içerim...eee ee bu kezde ıskalamadım :) şişesini falan değiştirdiler ama lezzeti aynı ..daha ilk yudumda yaz tatiline giripde yaylaya çıktığımız günler aklıma gelir..... bide hep bulamamakdan galiba bu sevgi ...










sonra dönüş yolu var...yandaki resim de şerefli koçhisarın oralardan (aksaray) çekilmiş bi resim ..yağmurlu bir gökyüzü .... normalde çok güzel bi manzara idi... ve muhtemelen daha profosyenel makine ile harikalar yarata bilirdim ama ... üst düzey acemiliğime verin ....ilk iş bi kursa gitmek olacak kafayı fena takdım bu işe fotoğraf işine...:) şimdi profesyonel fotoğrafcının biri okuyup, bu cümleyi şöyle diyecek ...
-Al işte bi fotoğraf meraklısı daha ...yavv bu işi ne kolay sanıyorlar ..
..
eeee..ee oda haklı ne diyim şimdi...


ankarada geçirdiğim olağan üstü 4-5 saatten sonra ... istanbula geldim ki ...aa oda neee balkondaki saksıda kış uykusundan uyanmmış sümbülüm açmış :)... hani bi çiçeğin kokusu nasıl tarif edilbilir bilmiyroum ama... şu anda odama aldım ve 10 m² lik bir odayı kokusu ile dolduruyor ... bakıp bakıp kokluyorum ... bulursanız hemen alın ne diyim... bu zambakgiller hep böyle güzel kokar zaten... tam vakti

bi de çetrefilli işim... ebru var :P..su üstüne resimler.... bakmayın adı kolay ..tafiri kolay....onların fotoğraflarını koymadım çünkü gıcık alıyom artık onlardan nerdeyse......
bak okurcan...yavvv bi boyayı ezmek 3 saat .... 20 gün onun kıvamının tutması.... bi o kadarda özleşmesi.. :/... tam bi zulm valla ama napak uğraşıyoz ..bide güzel bi şeyler ürete bilecek kadar olaydım....




ve son resim ...annacuğumun ördüğü post modern bir fototğrf makinesi kabı :P.... böyle şeyleri seviyom napim.... nesne-insan bağı denen bişey var bence(herkesce) ...mesela anadoluda insan evini niye daha çok sever çünkü kendi el emeği karışmıştır harcına ..tuğlasınada ondan... onun gibi biz nesneleri ..evimizi..giysimizi ne kadar kişiselleştirirsek o denli bağımız artar hayatımıza diyerek her nesneye kişisel bağlar yüklemeye çalışıyom .... kabın örülmesi isteği bana ait :) ama bunun rengi siyah falan olaydı daha iyi olurdu ya neyse ...bunada şükür... başka ip yokmuş ...
..

bi erkek olarak hayatımdan light kesitler bunlar :).... galiba maça gidip bağırıp çağırmayı da seviyorum böyle ıvır zıvır incelikleride .... eee .napak... kim bilir bi haftasonu mutluğu ne zaman gelecek :S... hatta gelecek mi :S.... aman neyse işte ...durum budur.... okurcan......

14 Şubat 2009 Cumartesi

Anadolu'da İki Gün

Şimdi burda İç Anadolu'nun bozkırında deniz gibi hafif dalgalı ve boş bir arsaya bakan bir pencerenin önünden yazıyorum.... deyzeoğlunun ofisinden :)... yabancı bilgisayarda hiç blog yazım olmamıştı ..biraz garip bişi..birazdan biri kaldıracakda ..yazı yarım kalacak gibi ... amaaan..ne önemi var :)... buralar aslında güzel ama uzun vadede sıkıcı oluyor yinede ..insanoğlu ne garip ... kalabalıkda ferahlık istiyo... ferahlık oluncada monotonluk diyip hareketli yerlere kaçıyo....:S
soğuk kanlı hayvanlar gibi.. güneşde çok ısınınca gölgeye ...gölgede çok durup soğuyunca güneşe kaçıyoruz...
asılda kalabalıkdan kaçıp geldim ama sabah beri iş telefonları ile uğraşıyorum :S... neyse ki şantiyedekiler beni hala istanbulda sanıyo :)... home ofis gibi bişi yapıyorum...hatta arayıp fırça bile attığım oluyo...hehehe....
yok yok ... öyle çalışanı ezen bi yapım yoktur ama ... suçumu bastırıyom galiba...

...aaabi de otobüste gelirken Niğdeli bi teyze denk geldi arka koltuğuma :)... Annemde Niğdeli yaaa konuşma aynı zaten... biz İstanbulda iş..teknoloji... verimlilik ..şu bu diye tabiri caizse yırtınıyoz ...Anadolumuz teknolojiye bambaşka bakıyo onu bir kez daha fark ettim... şöyle dedi yanındaki abiye
..
-hmmm.... arçelik mi... yok yok alma onu... bozdu onlar artık eskisi gibi yapamıyorlar... öncedendi ...
bosch..alsın...en iyisi o....
öbürleri bozdu...hepten

bi şok geçirdim ...
bende geçen yaz Bolu arçelik fabrikasında bi ofis binası yapmıştım ...adamlar teknoloji ithal ediyo.. olmadı kendileri buluyo o derece yani... ama insanımız kestirip atıyo....:)
''yapamıyo onlar öncedendi '' :P
bunu niye anlattım ...:)
çünkü bu cümleyi şiveli bir ağızdan duyuncaaaaaa... anladım ki Anadolu 'ya gelmişiz... :))).
haaaa.... unutuyodum.... bugün sevgililer günü... büyükleri arayın ..ellerini öpün :P çocuklara harçlık verin... dargınları barıştırın.... eve şeker alın.... hadi bakim...
sevgililer gününüz mübarek olsun :)

13 Şubat 2009 Cuma

Seni Benden Geri Alabilir Misin?

hicbir yerinde yok asaletin ibresi

sesinde kamasmasında tensel bir büyünün

atlas hani libas ve kuytu bakıslı mavi gözlerin



sanki hepimize bütün siirleri hala fısıldayan

bir eski büyük sairmis gibi

ask bir erken didisme bir sorgu sualmis de

mezbele ve yaralıymıs eski yaraların yeniden kanamasından.



hicbir yerde yok asaletin ibresi

bir adamın yüzünde ya da yalana cok benzeyen bir dogru

sözünde belki.

saclarının cevriminde ıslak bir beyaz kadının

yüksek rakımlı göllerin buzul saflıgında

ve kokusunda ciceklerinin kaniresin



elbet siir olacak sairin tesellisi

ve en kötüsü bile ise yarayacak asklasmaların

yazana degilse bile okuyana faydalı



bak aynı basına gelmis adamın benim basıma gelen

o da üzülmüs aynı benim gibi .benimki daha acıklı degil

onunkinden, fiyakalı defil onun acısı benimkinden

sade güzel olan kelimeler..sade kelimeler.kelimeler.



sen aska asıksın müsaitsin gördügünü abartmaya

biz olsa olsa bir müddet asklastık askım asık olmadık

bir elim sana uzanır, öteki berikinin zaten elinde

bırak yoluma gideyim bildigimce

yabancısı oldugum bir sey degil yabancılar

baktım yerlisi yabancısı asagı yukarı hepsi benzer ...erkekler.



eger bir söz, bir ses bekliyorsan bu adamdan

icinde hic gönderme istegi bulunmayan bir git

lazımsa eger..iste orada duruyor.agzımın bir yerinde.

almak ister misin dilini sokup aklıma

sana ait olan herseyi bir nefeste

bir göz yumma anında

bir soguk telefon konusmasında



geri alabilir misin ?

seni benden geri alabilir misin?

kovabilir misin beni senden?

sevgilim

yoksa sen

sevgilim olmayabilir misin?



YILMAZ ERDOĞAN...

11 Şubat 2009 Çarşamba

Sevda Yüzüden Ölmek de Ayıp Değil....



bu bir Hasan Yükselir parçası ve sözleri Nazım Hikmet'ten ( Derya'ya teşekkürler)
ve aslında melankolik bir halin ta kendisi... ve diyo ya Alyazmalımda
...Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu; sevgi emekti...

yani Okurcan okuyupda anlamaya çalışma bu yazıyı .... bu kişiselleştirdiğim bir abukluğun yansıması...hani beklersin yağmurlar yağsın diye ovanın ortasında, bir gün....iki gün... üç gün...yağmaz... dualar edersin...yağmaz...
kurbanlar kesersin yağmaz... ve sen nalet bir çölün ortasında olduğunu kim bilir ne zaman anlarsın....
bazıları neden hayatının anlamlandıramaz yani yaşanan güzel şeyleri ..söylemleri... anları... müzikleri... çizimleri... resimleri... niye hiç birini hatırlamaz , neden bunları yok sayar ve hiç birini hatılayamaz ...hee blog :( ... neden bu güzelliklerden değilde hep aksinden söz eder.... neden o bir nisan (bahar) ayı olduğunu anlamazda ...kendini soğuk aralıkla... yada kavurucu temmuzla bir tutmaya çalışır... :S neden ulan ..neden... :S
evet farkındayım .... nalet olsun gecenin nerdeyse 2'si yarın işe gidecem ve anlamsızca yazıyorum...
beklediğin insanlar değilde , herhangi biri yıllar önceki sohbetleri bir biçimde devam ettirebilir... unuttuğun bir sohbetin kuşdan ..yağmurundan.. karından.. bi yolculukdan ..tırtıldan buğdaydan söz edebilirde ya da okul arkadaşların her an diri sohbetlerin en güzelini yaparda, dün göz göze olduğun hiç bişey hatırlamaz ...:( bunlar hiç olmadı ...hiç yaşanmadı mı demek olur sence ...
yinede tüm bunlara rağmen sevgi nedir bilir misiniz ... bir insan sizi seviyorum derse....
ve karşısı neden ? diye sorarsa...?
..
en iyi cevap....
bence ''nedenini bilmiyorum'dur''.... :S
yani durup size
''çünkü çok güzelsin'' .... derse s.çtığınız an olabilir..
sevgi somutlaştırılamaz bence... şöyle diye bilrsiniz...
güzelim yani çirkin görünsem bigün... ya da sabahları muşmula bir suratla uyandığımda belkide sevmiyeceksin beni diye bilirsiniz... :S..
ya da fark etmez... çok şirinsin.... çok kibarsın... çok hoş sohbetsin... çok düşüncelisin...işte bunların hepsini an ve an terse dönebilir.... sevgi bunlar demek değildir....
yooo yooo aslında bunlardır ama ben bir soru karşısında verilen cevapdan bahsediyorum... en iyi ihtimalle biri size
''beni neden seviyorsun ''derse ...
cevap bence ''bilmiyorum'dur''
yine illa somutlaşacaksa, bu cevap yukardakilere bi dolu daha sıfat ekleyerek en az 10 tane şey söylemelisiniz çünkü; sevda bir kaç sıfatın sığdırılamayacağı kadar karmaşıktır ....
..
..
ama yine de ben ... şimdi seviyorsam...
hiç bir zaman nedenini ''bilmiyorum'' :(

8 Şubat 2009 Pazar

Yaşamak Fark Etmektir

İstanbul'un her noktasında farklı bir zihniyetle yaşamak mümkün..
beklide dünyanın ?
çocuklar gibi... depremde evi yıkılan ve çadırlar arasında güle oynaya eğlenen çocuklarla .... disneyland da eğlenen çocuk kahkahlarının arasında bir fark var mı onlar için
....kumkapıda ...o kadar restorantın..lokantanın içineden geçipte Yenikapı balıkçılarınında salaş, hatta belkide dandik bir balıkçıda balık ekmek yediniz mi?... dün bir arkadaşımla biz böyle yaptık ,hiç bir planın olmadığı bir günde öylece bişey gibi dursada insanın zincirlerini kırıp uzaklara gitmesi bunun adı.. kim bilir en pahalı gece klüplerinde eğlenmek için dökülen bir tomar paradan daha çok şey satın aldığımız bir akşamdı...
sohbet ettik...Aslında ciddi şeylerde konuştuk ama yinede güzel bi sohbetti.... kumkapı tren istasyonun giderken öylece trene binecektik....
O bakırköye, ben sirkeciye gitmek için banliyo trenini beklerken marmaray projesiniden, memleketlerimizden, gelecekten , geçmişten , okul arkadaşlarımızdan bahsettik... ve aslında böyle alalade bir sohbet için seçilmiş otantik bir mekanda olduğumuz için tarifsiz bir mutluluk yaşadım
... uzayıp giden rayların arasında ki bir beton satıhda... üstünü kapatan çelik konstrüksiyonların belkide yüz yıllık hatırası ile... mimarlar odası , anıtlar kurulu ve daha bir çok kurulca tescillenmiş istasyon binası şahidliğinde oturduk
İstanbul'un hatta şehrin havasından adeta elli yıl geriden gelen bir hava ile Abdülhamit'in rayları yanında sohbet ettik....
alış veriş merkezlerindeki krom kaplama aynalı kolonların aksine ,defalarca boyanmış çelik konstrüksiyon kolonlar, şehrin vandalizmne onlarca kez maruz kalmış ;üzerinde adeta yılların savaş izlerini barındıran boyana boyana yarım santimlik bir kabuk giydirilmiş gibi duran , oturduğumuz koyu yeşil banka kim bilir kaç kişi oturdu... hatta kaçı artık hayatta bile değil .... sanki birileri otursunda hiç kalkmasın diye yapılmış insan vücudunu tamamen kavrıyan yumuşak kıvrımlı o bankda iki saattimizi geçirdik ... büfeden bir çay aldık ... bir baştan bir başa iki yüz metre olan istasyonun yüksek tavanlarında titrek florasan lambaları ile bu kadar güzel göründüğünü hiç tahmin etmezdim .... dışardaki yoldan vızır vızır arabalar geçmese kendimi 1970 lerde yaşıyo sana bilirdim... arkadaşım benim hisettiklerimi hisetmedi belkide ama .... yaşamanın fark edilebilir şeylerde gizli olduğunu keşfettim bir kez daha .... o iki saat içinde bi dolu insan öyle ce gelip geçti ... ama zaten bizde böyle yapmıyor muyuz çoğu zaman....

okuduğum buğranlı blog yazılarına ...bi diğer deyişle hayatlara; daha çok yardımım dokunsa keşke!.. ben mutluyum... belki bu söylemim mutsuzluğun maskelenmesidir ? bilemiyorum? ama yinede mutluyum işte ....
hayat fark etmekdir...
yaşarken mezara girmeyi tercih edenlerimizin kararlarına da saygılıyım ?!... ama her mutsuz kişi en az bir mutsuz daha yaratır ;peki buna hakkınız var mı?
unutmayın lütfen...
ruh haliniz kaderinizdir....

6 Şubat 2009 Cuma

Tavuğunuz Ne Zaman Yumurtlar :) -2


Aslında bu başlıkda bi daha yazarsam tüm google aramaları bana yönlendireceğini biliyorum, zira...''tavuk ne zaman yumurtlar'' sorularında doğrudan benim bloga yönlendiriyor galiba :)... bide şey var ''mini mini bir kuş şarkısını dinle '' :P.... böyle bi parça var mı ki yaaaa..

neyse ..vakt-i zamanında yazmış olduğum bir konunun ikinci ve son bölümünü yazıp bitirem istedim zaten bu blog iki bölümü bile bir araya getiremiyecek kadar tutarsız konularla dolu :)...
ilk yazıyı okuyanlar bilir ...ama öyle aman aman bi konu olmadığı bildiğim için kısaca geçeyim :)....
ilk bölümde tavuğunuzun kıçına parmağınıız sokarak ne zaman yumurtlayacağını nasıl kestire bilirizi anlatmıştık....
işte burda bunun onun ikinci bölümü var Okurcan...
yine uzunnn yıllar önce ben tavukların ne zaman yumurtlayacağını öğreneli dört beşt yıl geçtiğii bir dönemde..ki o dönem orta üç yılına denk gelir..... yine tavuklarım var ama iki tane... zaten tavuklarım hep az ..horozlarım hep çok olurdu ....neden ? çünkü civcivler satılırken makineler tarafından seçilir tüm dişiler alınır horoz olanlar millete kakalanırda ondan ....siz bilir misiniz minicik bi çocuğun her seferinde tavuk olacak bir civ civ hayali nası bişiidir... :(.. ben bilirim bu hayal kırıklığını ...
laf nere geldi... haaa!!!....orta sonrayım... bi tavuk var mütemadiyen hergün yumurtluyo bende okula gitmeden sabahları yumurtasını alıp eve getiriyorum... zaten bi tane yaaa.. hevesle bekliyorum.... gel zaman git zaman bu tavuk ben okula gideceğim saatlere kadar yumurtlamadığını gördüm... normalde sabahın 5 inde yumurtlayacakya ... bu 6-7...derken 8 kadar yumurtlamaz oldu ....nedense ben buna kızmaya başlıyorum...zaten bi tane, hevesim var oda sabahleyin samanın içinde yumurtayı bulmak ya ondan her halde :)...
bakıyorum ki yumurtlamamış yakalıyorum tavuğu kıçına parmağımı sokuyorum yumurta tam ağızda..:P... zaten yarım saate kalmaz yumurtluyo..... ama arkadaş ben daha önce yumurtlasın istiyom (sanki bana bağlı) .... bir gün..... iki gün.... üç gün.... her seferinde daha da gecikir hale geliyor ..:) bende sinirlenmeye devam ediyorum .... zira ergenlik başlangıcı galiba birazda ondan tavukla papaz oluyom.. bildiğin azarlıyom hayvanı .... horozun yanında :P.... o kadarda severim aslında ama ne bilim işte o dönem böyle delliniyom...

Bir gün sabahleyin bir açıyorum kümesi oda ne .... yine yumurtlamamış..... bu sefer adeta gözüm dönüyor....tavuğa bağırıp çağırıyorum....sinirlemniyorum... niye böyle oluyor diyorum.... sen böyle yapmazdın... havalar da iyi gidiyor hiç bir eksiğin yok :S... en sonunda delleniyom tavuğu kayaladığım gibi....yumurtası nerde ne zaman yumurtlayacak acaba diye ...parmağımı kıçından içeri sokuyorum kiii!!!!!!

ÇATIRTTTTTTT !!!!!
yumurta hayvancağızın içinde kırılıyor ....:S...
ben şok geçiriyorum....
adeta elimde bomba var gibi hayvanı elimden atıyorum......
resmen dumur oluyorum .... ne yapacağımı bilemiyorum... zira yumurta kırılınca hayvana bişi olacağı belli en iyi ihtimalde ...hayvanın iç kanama geçirmesi çünkü içinde kırık bir yumurta var ..orasını burasını keser yani....
tavuk bana ben tavuğa bakıyorum... eve tüyüyorum... bu sefer anneme hiç bişi belli etmek yok ama içim içimi yiyor bitiriyor adeta.... okul vakti zaten okula gidiyorum ama o gün akşam olmuyor sanki... geliyorum bakıyorum ki tavuk kümesde ve yaşamaya devam ediyor....:S... üzülem mi sevine mi bilemiyorum ...belkide hayvan yavaş yavaş ölecek.... Allah'ım çıldıracam... hayvan yumurtlayamıyorda oysa , ta m kıçının ağzındaydı ..hemen yumurtlamaıydı ....neyse o geceyi bi şekilde geçirip .... sabahı zor ediyorum .. . ve daha güneş doğarken horoz ile uyanıp kümese koşuyorum ..... oda ne bir yumrtacık :)....
dünyalar benim oluveriyor ...ama yumurta ''sapa sağlam''.. bildiğin sapa sağlam ...:).... yumurtayı incelediğimde ... yumurtanın daha sivri olan kısmındaki kırık kısmı görüyorum.... yazık hayvancağız.... yumurtanın kırılan kısmını tamir edere k üzerine bir kat daha kireç ile kaplamış:) o nedenle yumurta kabuğu normalden daha kalın elinizle hissediyorsunuz yani...haliyle bi gün daha bekletmiş yumurtayı.... böylede tavuğun vebalinden kısmen kurtulyorum :D

o gün bugün çok dikkat ederim ;zaten daha sonraları başka bir yöntem geliştirdim... şimdi böyle bi şey oldu diye üzülmedim sanmayın... o anda çok kötü olmuştum... bi dahada asla böyle bi korkuya bulaşmadım zaten...
şimdii!!!!!
bu hikayeden ne öğrendik ....
(önemli bilgi)- parmağımız tavuğun kıçına sokarken dikkat edeceğiz öyle bi anda sokmayacağız (kim yapar ki :)..).
(genel kültür bilgisi)- yumurtanın önce sivri tarafı çıkar (zira darbeyi gören taraf bu kısımdı)....
(her eve lazımbilgi)- sinirlerinize hakim olmazsanız çuvallarsınız
(tıp bilgisi)- tavuğun içinde yumurta kırılıyo diye hayvan acı içinde düşük yapıyo falan değil :)


Not: Bir önce ki yazıda yumurtanın kırıla bileceğini sorgulayanlara cevap verebildiğimi umuyorum..:) o arkadaşlarıda böyle bi olasılığı düşükleri için tebrik ediyorum

5 Şubat 2009 Perşembe

Top Çizgiyi Geçti mi Geçmedi mi Procesi ....




Evet ....bugün burada toplanma sebebimizi açıklıyorum ... top çizgiyi geçti mi geçmedi mi sorununu çözmek... :)

Efendim belediye otobüslerinde geçirmiş olduğum düşünceli zamanlarımda uydurduğum tamamen fiziksel bir proje ..çok basit işler.... blog dünyasındaki bayan arkadaşlara diyim ..konu başlığından da anlaşılacağı gibi futbolla alakalı bişi :)... çok okunası bulmaya bilirsiniz...
uyarayım istedim...

tamamen lokal bir problemin çözümüne ilişkin bir isyandır aslında procenin doğuşu.... hep duyarız ..'top çizgiyi geçti mi geçmedi mi'... :S... yavvv millet marsa bayrak dikti bizde bu FİFA yüzünden teknolojiyi kullanamıyoz ,neymiş aslında teknolojik donanımlarla biz topu takip ederiz ama maçın hiç heycanı kalmaz falan..... alın size fiziksel çözüm diye gözlerine sokmak isterdim ama bu blogu okumayacaklarından eminim..:)
.
önce sorunu tanımlayalım....
futbolculardan biri gelir topa sert bir biçimde vurulmak suretiyle ,top ,üst (yan) direğe çarpar ve kale önündeki çizgiye yönelir ...zemine çarptıkdan sonra ya kale içine girer ya da sahaya geri döner....
işte tam bu noktada top çizginin içine mi dışına mı düştü diye başlarlar ki.... bundan on yıl önce bu duruma maruz kalmış pozisyonlar var...hala tartışırlar :)... ben çok çok sevmem futbolu...kendi takımımdan haberim olsun ..bi kaçda rakipden haberler yeter ... ama bunu tartışmak istemiyom artık....
Gol havuzu denen bir havuz yapılmasını ön gürüyorum ... bu procenin :P ...en önemli kısmı havuzun başladığı noktadır... Gol olması için topun tamamı çizgiyi geçmesi şarttı. havuzda bu sebeple çizginin 11.5 cm gerisinde bir gol eşik çizgisi ile başlar(bknz şekil2)... bu noktaya ve ya daha içerisine gelen her top gol demektir.... bu noktadan sonra %5 ile (daha fazlada olabilir) kale iç zemini şekildeki gibi eğimle bir havuz oluşturur...

gol eşiğinin içerisine düşen her top eğim sebebi le içeri ye yönelecektir (aynalardaki ışığın yansıması prensibi)
olay bu kadarcıktır aslında ... ama ama yinede daha detaylı anlatayım..... efendim

böyle bir durumda 2 aşamada .... toplam 4 tip olasılık vardır :)... sakın kafanız karışmasın..:)..... şimdi tek tek inceleyelim.....

İlk aşamada topun çizginin saha tarafına düşmesini irdeliyelim...

1. durum için(bkz şekil3)
top direğe çarpar ve zemine çizgi gerisine ve ya üzerine düşer ..gol olmaz top dışarıya seker ...hakemde madem top dışarıya sekti demek ki gol eşikden daha içeriye düşemdi der ve devam kararı verir.... hakemin doğru karar vermesini sağlar ...




2. durum için
(bkz şekil 3)
top direğe çarpar ve zemine çizgi gerisine ve ya üzerine düşer .. o anda gol olmaz ama top içeriye kendiliğinden seker :) kaleci için şansız an :) gol olur ... hakem elbet rahatca gol verir

Bu iki durumda da gol eşik çizgisi dolaylı yarar bişeydir ama diğer iki durum da böyle değildir...
İkinci aşamada topun çizginin kale içine (gol eşiğine ya da daha içeriye) düşmesini irdeliyelim...bu aşamada procemiz fizikdeki 'aynaların yansıma prensibi '' ile çalıştığını göreceğiz....
3. durum için(bkz şekil4)
top direğe çarpar ve zeminde gol eşik çizgisine ya da daha ötesine çarpar ise içeriye doğru bir meyil olduğu için gol havuzuna doğru yönelir ...hakem topun nereye çarptığını görmese bile ... top kendiliğinden eşi geçmesiyle içeri yönelir.... hakemin doğru karar vermesini sağlar ...

4. durum için
(bkz şekil4)...
top direğe çarpar ve zeminde gol eşik çizgisine ya da daha ötesine çarpar ise dışarıya doğru sekemez (teorik olarak).... yani top gol olarak zemine çarpmış ise meyil nedeni ile sahaya geri dönemez.... sonuçda hakem golü verir... zaten bu dördüncü durum en tehlikeli olanıdır.... top gol olduğu halde bir dolu kez sahaya dönmeyi başarmıştır... kalecinin ballı olduğunun göstergesidir :).. bu proce de bunu engellemeyi hedefler....

pekkkkiiiii tüm bunlardan ne anladık ...ben anladığımı özetliyim... içeri meyilli bir yüzey yaparsak ve top bu yüzeye çarçarsa mutlaka içeri yönelir ve doğru karar vermemizi saplar...
FİFA...UEFA bu tip proceleri hiç araştırmamış mıdır.... ?
muhtemelen ...bi dolu kez yapmışlardır ama illa ki tartışmalı poziyon olsun da futbol hep göz önünde olsun derler... yoksa binlerce kez çözerlerdi....
ama yinede burda anlattım diye deyil...valla bak.... hiç teknolojik bi yönü olmadığı için ve basit bir fizik kuralı olarak bayağ işlevsel bişi...
ben GS liyim ama daha iki ay önce Fener'in bir topu üst direğe çarptı , zeminde çizgiden yarım metre içerisine düştü, ama top dışarıya da sekince hakem golü vermedi :)... yuhhhh dedim yani:).... ballı kalecilik böyle bişey işte....:P

4 Şubat 2009 Çarşamba

Değirmen...



Yaratıcı insanı bir ayarda yaratmadı elbet her kimlik bi değer ..her değer bir farklılık ..

Dünya hızla dönerken size, ona, buna farklı dönmüyor ..

bi değirmen taşı gibi ..her buğdayın tepesine binerek çiğniyor belki ama ..

dedim ya ayarlarımız farklı …

buğday bazen bir değirmenden tam bir dövme (tüm buğday ..ki ne mutlu ona) çıkıyor ..

kimi kırılıyor ..bulgurlaşıyor ..

ve bir çoğu un oluyor … un olmak kötü bişey değil bekli ama tamamen kimliksizleşmek gibi …biraz da garip bişey oluyor … işte bu dünya değirmeninde ortama uymak oluyor belki bunun adı…

sizde o değirmen haznesine düşeceksiniz belki ama her un tanesi sizden medet ummalı direnmeyi, farklı olmayı, kimliksizleşmeyi önemli bulanlar ..bu abuk düzene neden direnmeden un olduklarını sorgulamalı…

öğrenin.. öğretin... eğitin...