20 Haziran 2010 Pazar

Ama ne zaman?

Devrimler can alan dönemlerdir. birileri ölür, dünya değişir.
bu tarihin mürekkebinin kandan olmasıyla mı alakalıdır, yoksa tarihi kanla yazanlar daha da okunur bir geçmiş mi emanet eder de, biz bu kırılmaları okumakta zorlanmayız.

Ülkem ve milletim ,belkide her millet gibi, acılar çekti. Şimdiler de satır aralarına sıkışmış 'vatan saolsun'larımız var. kim öğretti bu kısa cümleyi ve biz neden bu kadar çabuk öğrendik?.... ya da yine hamurumuzda mı vardı? Bu yarı gurur içeren ,ama dışardan bakılınca birazda boş olan tarzımızda...

Bir zar atar gibi yaşarken... o istediğimiz 6 sayısı acaba yok mu bu zarda. ne yapsak olmuyor, bir daha bir daha denerken bişeyleri... hep aynı biraz buruk, biraz gururlu, biraz ilginç, acınası, belki manasız olan kabullenmişlikler...
***
bi yerden sonra insan nefes alıp vermesini bile sorgulayabilir zindanda... neden, kesmediğini bileklerini, neden bir yolunu bulup bir ip edinmediğini...

Esaret Bedeli'ndeki gibi, bir gece ansızın kaçıp kurtulacak mıyız bu zindanlardan... yoksa bitecek mi bu hiç bitmeyecek gibi duran ruhsal ızdarap hali, hapis hali... bu sırada, çaresizliğin bile birilerinin ekmeğine yağ sürüyor olmasıda kötü tabi ki.

ne önemi var Ölmüşlerimiz için tiyatroların... güzel, yeni çekilmiş bir reklam filminin, memleketinde olgunlaşmaya durmuş kirazın, elmanın ya da bir yıldız yağmuru görselliğinin...

ölmekte değil hani, asıl sorun.... daha çok, adam gibi sebeplerle ölmek istiyor insan ve de bunun bir sonu gelsin diye düşünüyor...
ama ne zaman... nasıl???

Hiç yorum yok: