25 Nisan 2009 Cumartesi

BİR BLOG VEDASI....

Aslında bu bir veda havası .... Ama ondan önce anlatacaklarım var.. (sonradan eklenti)
Blog dünyası rüyalarda gezer gibi bi yer...sanki ardı ardına açılan kapılar hayatımızda ... kapı kapı çok gezmiyorum ama her kapımı özenle ziyarete devam ediyorum... odadan odaya geçer gibi ... bi anda bir tıklıyorsun Almanyada'daki yazarın sayfasına sonra bir tık hopppp... karşı komşunun..... kimler var tıklanası derseniz... kendi penceremden görünenleri sıralamak istedim bugün... :)
kim var kim yokdan evvel deminceciz bulduğum ama sekizyüz milyon kez izlenip yinede güldüğümüz o şeyi paylaşayım diyorum....:)

- Free videos are just a click away

hahahaaaa.... ilaki Hababam ...:P
neyse ...ilk kapıda kim var...
..... Malın Gözü ve yazarları var efendim .... 'bir tespit' ve 'yettim gari' havasıyla dünyalarımıza projektör tutup seyyar çekiyorlar ... ah be!!! Malın Gözü.... sensiz bu yarı saydam ..yarı yalan alem düşünemiyorum... :) ben ki siz hep var olup interneti sizin üzerine inşaat edildiğini hayal ediyorum ara ara ... kelime ve konuların kafasına vurup pekmezini akıtmaya devam edin lütfen :).... haaa bak tam bunları yazarken ne geldi aklıma 'cırmıklamak' var örneğin oda güzel ve insanı kendine çeken bir kelime...:)... böleee 'cimciklemek' gibi... ama değil

Sonracığıma bir kapı daha aralıyoruz... .... araştırmacı gazetecimiz var ama bugüne değil sadece, düne dair şeylerde var bi dolu.... kendisi şöyle diyor İçimden Geldiği Gibi..... hmmmm.... bir şey mi öreneceksiniz... çok mu cahilsin Ivır... eee doğru İGG'ye...:)

ordan çıkıyorum bir kapı beliriyor önümde... kimin kapısı Öykü'nün... kapı rengarenk bir kapı
nasıl demeli?...
hmmm böle yaşam dolu...:) amaböcekleri sevmez daha büyük olan hayvanlarınsa aşığı kendisi.... :)).. sevgi pıtırcığı ... bazı şeyleri özlüyor... özlerken bile sevgi dolu maşallah..:).... bi gün yolda denke gelsek iki satır cümle kursa tanırım yeminlen :)... tanımassam bırakırım bu işi (hangi işi ıvır...... bu işi zıvır.... hangisini yani.... bu işi üleenn.... de git)... Öyküyü hafta sonları koşarken göre bilirsiniz..... mirkelam gibi belkide...
bakınız ''Öykü insanı nerde koşar..neye koşar (Belsegel)'' ... ehüü...ehüü... ..
sırası gelmişken... insan böyle hiç gülmez ama bu efekt msn illeti ile hayatlarımıza musallat olmuş durumdadır...:))..
bu arada Öykü Hanım'ı bir ziyaret edin derim..:S..... bu yazıyı okudukdan sonra onun sayfasına gidip bi bakın bakalım rahatı nasıl :P.. napıyo ..ne ediyo.... bir eksiği var mı falan diye...
insanlık öldü mü yaaaaa....!!
sıradakiiiiiiiiiiiii........

Ahaaa ..o da ne ...Guguk Kuşu'nun evine gelmişiz kapısının önündeyiz.....okurken tikat edeceksiniz.... ilk kural , üşenmeyeceksiniz... bir...iki ..üç... belkide dört kere okuyacaksın ama o kelimesel sırlı dünyalara ulaşmaya çaban olacak... hadi bi de yorum yapim dersen... artık o bir sayfaya ne yazıyo bu ıvır ne yorumlar saçmalıyor hiç sormayın ....
..
sonra kapısı göğe açılan bir kişi var...
aniden ... belki durduk yere... :) Aydan Bir Kedi Atlıyor (ismin doğrusu içn tıklayın:)..)..... kucağında kelimeler.... her yere saçılıyor... bu görmediğimiz internet denen sanal mucizenin taşındığı her parlak ışıklı ekran kelimelere boğluyor... O ki doğayı sever... toprağı sefer... tüm yazdıklarınıda biz sevdik.... ve yorumlayanları en az yazılar kadar kaliteli elbet ..yorum bırakırken çokca eleyip azca klavyeme dokunuyorum.. (yandaki resim bi yerlerden alıntı ama unuttum :)..)





Hmmm.... bir kapının daha önündeyiz ama çok kulplu çok yazarlı bir kapı Sufi.
kısaca yaşanır diyelim..... yazarı çok çizeri çok ... ve hayatımıza dokunuyorlar ...burdaki 'dokunmak' kelimesi ile ' çok yedim dokundu' aynı şey değil ..lütfen dikkat edelim...:) bi yerlerde okudum oda blogları seviyormuş...yada onlar mı demeli bilemedim... iyiki varlar... mesela o kadar okuluna git Çırağan sarayına ait gerçekleri Sufiden öğren ..bu mudur ..budur efendim...

cicili bicili bir giriş kapısı daha veeee o geliyor...... iç mimar kadar dekorasyoncu...... bir KPSS koşucusu .... coğrafya meraklısı.... veeeeee Htc...bakın millet bu arkadaşı el birliği ile kati surette güzel sanatlar fakültesi yollamak gerek ...hani ne gerekirse yani yapmalı bence :)... kızımız çok hamarat elinden ne gelse tasarlar ... takar takıştırır ..yapar yakıştırır ..gibisinden yani....

sonra.altuğ var ... dünyasal yorumlar ki okumadan geçeni kınıyorum şu sıralarda blog ödüllerine baş vurmuş üşenmeyin gidin arkadaşınız ne yapıyo orda bi alkış bir poh pohlayın canım!!!

ordan çıkıyorum .... bir kapı böle kocaman ağır ağır açılıyor... kim ki bunlar ?
doktorlar:) hiç kimse ve hiç bişey hakkında her bişey ( kısacası 4H :)..) Küçük sığınak ve İdil....aslında çok daha kalabalık sayılırlar ..... bu grup çok özel ... yorum bırakarak musallat oluyorum onlara tabi ki hepsine değil.....:) ... çok güzel yazılar yazıyorlar ama bazen hüzünlüler...:/ bi de sanırım yeni bitmiş hani ya okulları :S... bi ayrılık havasıdır ki bitmek bilmiyor bu dostlar arasında ....valla :)... sanki hayat bunlara ihanet etmiş ....haaa işte!!!.. bu sözünü tutmayan dünyaya sitemkarlar....Şiiittt!!..... sorarım size dünya hangi sözünü tutmuş
...
sayfalarına girerken önümü ilikliyorum... sıra numarası falan alıyorum..... gerekirse tıklatıyor öle giriyorum :P..... eeeee doktora saygıda kusur edilmez.... taş olursun...
ama hakkat yine de .... hani hayatımıza Erdal Özyağcılar ve Beyaz'ın baş rollerdeki Denizbank reklamları ile tekrar girmiş, ıssız bir adaya düşersem yanıma alacağım üç şey nedir sorusundaki, bir şey isteme hakkımı şöle kullanmak istiyorum....
''Allah'ım n'olur bu doktor arkadaşları bir araya getir... hani okul yıllarındaki gibi....birbirlerini çok seviyorlar .... TUS'u da kazanıp sonsuza dek mutlu yaşasınlar :).....'' (AMİN)
....
bu arada diğer iki ıssız ada dileğimi daha sonra kamu oyu ile paylaşacağım :)

sonra bana farklı dünyalar gösteren. besleme ile okuduğum ve... du bakim bayan haleti ruhiyesi nasıl bişeydir diye gezindiğim kapılar var ... Böcek var ... Zodyak Boku ile Oynayan Kız var mesela... ötelerdeki yaşamsal öğretiler... çok ses yapmadan çıkıyorum genelde...:)

Aaaaaaa!!! bir kapı ama kapı yok ...duvarda boşluğu var o kadar ...ki gece gündüz gezele bilesi bir yer.... benim blogumu ilk izlemeye alan kişi :) bu sebeple ayrı bir yeri var
...kim bu arkadaş ...?
cesetizleri ...:) ama nasıl biri ...haa böle ..beyaz... mavi boncuklu ... sonra böle... :P.... yok yok sallaıyom öyle değil.... ama süper bir varlık Allah bozmasın... bu arkadaşın sanırım uzakdoğu hakkında önlenemez bir sevgisi var.. böyle böyle merakla hayatı değişmiş zaten Kasım ayında :) kendisi öğretmen... üretken bir yazar ve sanırım bi zaman bi yerlerde O'nun kitabını raftan alırken göre biliyorum kendimi :)... sonra Gloom var :)... bunlar takım halindeler zaten....onada sevgilerimizi sunuyoruz...
hmmm !!! ama daha önce .... ... ceset'in sayfasından samuray kılıç ustası Tomitosa ile Bursalı Ali Abiye ilişkin röportaja göz ata bilirsiniz... :P
bkz cesetizleri.blogspot.com ..... (böle bi yazı olmasada yinede bakın yani...hadiii ...naaaşşş...)
ceset'in kapısından çıkıp gitmeden önce her ne kadar kendisi şu sıralar ıssız ada dileklerine takmışta olsa..:) birini ceset için kullanmak istiyorum...
''Allah'ım n'olur cesetizleri KPSS' de tamda istediği yeri kazansın ve sonsuza dek sevdiceğiyle mutlu yaşasın... ...'' (AMİN)..:)

sonraaa.....
Ferulago var ....bi kapısı Eskişehir'de bir diğeri Ankara'da :)... (kısık sesle) içeri yavaş girin .. çok yoruluyor... :)... rahatsız et-me-yin ..taa eskişehir-ankaraya gidi---yor... ge--liyor ..yoruluyor.... hem.........
DİKKKATTTTTTTT!!!.... (hayy seni ıvır... sessiz oll!!)..
--Ferulago... noluyo burdaaa..
-- yok bişiii apla... gidiyoduk :P


ve siyah bir kapının önündeyiz :) bir Mesut var meseuttan içeri.. bi ara proglanmış yazılar gönderiyorum demişşti merak ediyorum şu sıralarda gönderdiği planlanmış mı yok günü birlik mi.... :P gerçi şu sıralar yokum diyor...ve mesut sayfa arka plan rengine aşığım diye facebook grubu kurmak istiyorum :) aynı şeyi Gereksiz Yazar içinde söylemek istiyorum... kaç kişi üye olur acaba... napim arkadaş siyah beni sevmiyor (dikkat edin suçu siyaha attım :)... o sevmiyo yani)

küçük bir kapı var ... Böcük...:)).. bu arkadaş kesinlikle şirinler çizgi filminde çocuk şirin tipinin karşılığı... hani sonra ki bölümlerinde... 4 çocuk şirin dahil olmuştu çizgi filme....Böcük'ün orda ki kızıl saçlı çocuk şirinle özdeş olduğunu düşünüyorum :P.... böcük itiraf et O'sun sen....

sonra Çizgili Dünyanın kapıları açılıyor ...beş tane çizeri var içerde... çizerlere ve çizimle alakalı herşeye duyduğum uhrevi bir saygıdan mıdır nedir... içeri girerken doktorların sitesine girerken ki gibi önümü ilikliyor, ukalalığımı dışarda bırakmaya çalışıyorum :) ..... destur diyip bakıyorum ... bu beş kişiyi bir arada bulup kendime 'el vermeleri' için ikna etmeyi düşünüyorum...:) hatta başımı okşaya bilirler ...cimcikliye bilirler ... hatta zumzuklaya bilirler ... ellerinden falan bir toz nasiplenirsek ne iyi.... yani ne olursa haaa... :)

Aslı var ...kendisinin noter olmasını olası buluyordum ..çünkü önceden adı ''Aslı'dır'' dı :)...

sonraaaa!!! ceremiss var ...

Gereksiz Yazar var resmini yayınlamış bende üşenmeseydim bir gün yayınlamak isterdim.. ama görüntü kirliliği olurdu... :) gereksiz yazar resim yayınlamak nasıl bir duygu d'iyele....

sora Ful Yaprakları var ....Haydins var ... sevdicekleri asker :(.. olur o kadar... ne demiş bir düşünür ...'asker gidecek geri gelecek' ...onlara da 'kızlarıda alın askere' parçasını yolluyorum.... eeee yoktu bizim zamanımızda kızları askere almak diye bişey...... şimdiki gençler çok şansılı :P....
veee Haydins bize şimdide Moskova'daki hava durumu bildirecek.....
evet Haydins... söz sizde... yine Sibirya soğukları değil mi...??

ve Güzel yemek kokularının ve elişlerinin bulunduğu bir kapı ?..benim klasmanımda olması garipte olsa yemek yapan ..dikiş diken bu arda harikalar yaratan insanlarımız var ... evet doğru bildiniz Anne Kaz... Taze Nane... Ufuk Dünyası ve dahası... bişey demek istiyorum aslında acayip yemek yaparım... :) ama sadece isteyince ve o da yılda bir kaç kezdir :)...ve okulda iken kendi proje tüpümü dikmiştim mesela... :) çizimleri bilem var yani... İETT otobüsünlerinde çizmiştim detay dikişlerini falan... .ne günlerdi yahu... nerdeydiniz blog hanımları siz o zaman ....(fotoğraf:Anne Kaz sayfasındandır)

komik bir kapının önündeyiz Fıkra Sever .....kral adam vallaaa......
'nası yani tacı falan mı var' diyeni Allah'a havale ediyorum ..
gülmek için değil sadece ne yalan diyim çizimleri incelemek içinde sık sık giriyorum ..giriyorum da ne oluyor orasını karıştırmayın yani...

uzak bir kapı olan Biraz var .... böle az ötede ...hani biraz ötede der gibi bişey ama ..uzakta ABD de ....ama yinede Biraz uzakta da olsa.... işte ordan buraya yazı yazıyor... metroyla yolculuk yapıyor... sanal ve gerçek hayat takipcisi.... bir nevi haberci ... elinde DNA lar ... sonra önlüğü var falan:)
Biraz Bey... Obamayı görürsen ve ilete bilirsen sevgilerimi ilet lütfen... fiziksel olarak daha yakın bir bağ bulamıyorum Obama ile aramızda...:) lütfen Kyoto yu imzalasın... vampirin kana ihtiyacı gibi petrol açlığı çeken bir dünya istemiyoruz artık... haa bu kavruk adamda imzalamassa buşşşttt gibileri hiç yanaşmaz valla (ara not: hiç umudum yok imzalanmaz o şey :(..)





Abraxas var kimyacı kendüleri.... ne geldi aklıma geçenlerdebir yere yorum bıraktım... molekül ile elementi karşıtırmışım:)... rezil oldumda yorumu yazdığım kişi yinede bişi demedi..... eee... ne desin ki... ama keşke Abraxas'a soraymışım....:P
..
sonra Pino hanım var .... İki Afacanı ve Bülent Bey... kendisi gönüllerin mimarı :)...herşeyi atamıyor saklıyor.... fark ettim ki bende birazcık onun gibi saklıyormuşum herşeyi ... sanırım hayattaki en büyük korkusu bir hırsızın herşeyi biriktirdiği çekmecesi ile koşarak uzaklaşması, eminim böyle kabusları vardır mücevher kutusu ile çekmecesini takasa hazır :)....... ve tüm bunlara ek olarak........ ''çiziyor'' .... ama öyle böyle değil yani... bu noktada kelimelerin kifayetsizliğine sınıyorum.... şimdide mikrofonlarımızı Pino'nun portminime veriyoruz (kendisi bir eksiz kalemidir)... bir de Pino Hanım'ı o anlatsın bize :)
..


Bir kapı var ki ayda yılda bir açılır. ama evlere şenlik...... o kişi Aerodinamik Yar.....ayda ortalama 2 yazısı var ama ne yazış harikalar yaratıyor :D ... sevenleri her seferinde 'ülennn bu kızın başına bişey gelmesin '' telaşı ile yanıp tutuşurken o ve son gözdesi fare henry ile hayatımız bir yerlerden ilişiyor .... onu izlemeye devam edin .... .
hmmm bak ne geldi aklıma....Ayro d'eyele ne kadar oldu otostop çeken bir kuğu görmeyeli... ??? ...yaaaa bak işte ...insan özlüyor de mi.....yaniiii millet özlüyor gızım ...ayda 4 kez yaz bari :)
..

bi dolu bayana ek olarak üşenmeyip geçen hafta sırf inat edip eklediğim beylere ait kapılar var, ama şu sıralar pek bir yazmıyorlar ...:)
Suya Atılan Nakışlar var ki benim için elimin altındaki ebru sergisi..:) kendisine teşekkür ediyorum...

Demli Hayat ...kendisi bana ilk yorumu bırkan şahsiyettir... o nedenle özel bir yeri vardır benim için...

ve Adsızlar vardı elbet... isimsiz dostlarım... sevenlerim ... onlarda sonsuz teşekkürler... o kuzucukalrda kendilerine iyi baksınlar...

ve buraya yazmayı unuttuğuklarım var :(... ama onlarda illaki varlar da benim unutmuşluğum gibi bişey söz konusu sadece :(...







sonra ıvır var..... bi de zıvır.... böle saçları falan
ama dalgalı olmayan .... yazamayan... ciddi düşünen ...aslında en sevmediği kelime olsa da 'biraz geyik' olan biri... yazabiliretisinden çok anlayabiliritesi yüksek , yorumlaya bilen... geometri sever... Yaratıcı'ya yaklaşmaya vesile arayan... çizmeye çalışan ama pek bir yetersiz... kendi uzun ama aklı kısa ...başkalaşan..... otobüslerde okumak için garip bakışlarla durmadan cebincen katlanmış hikaye ...soru kağıtları ve kitaplar çıkartan .. evdeki odası için yer yer savaşan... yazarken ki tutarsızlığını bir türlü aşamayan kullandığı 'ıvır zıvır ' adını sevdiği Pixar'ın 1989 yılındaki ilk animasyon filminden alan ve...tüm esmerlere inat pek görülmeyen sarışın uzuunnn bir Adanalı...:)




Ama artık yazamayacak kadar ALES sınavı yaklaşan.... sonrasında olağan üstü çaba safetmesi gereken bir proje ve belki akabinde yurtdışına.. şantiyeye gitmesi gereken biri... :S..

..
Ve görmekteyim ki tüm sanal dünyada ıssız gemiler gibi okyanusun ortasında terkedilmiş, server'larda yer tutan bloglar var ... işte bu nedenle blogum kendi kendini fes etmesini bilecektir en kısa zamanda ..bir diğer değişle kapatıyoruz yani dostlar.....:S
öylece ortalıklarda kalmasına gönlüm hiç el vermecektir..... ne o öyle cami avlusuna bırakılmış bebeler gibi :).... çokca yer tutmasamda buraları çok sevdim... ama şimdilik bu kadar ... :( herşey gönlünüzce olsun efendim....



Sürç-i lisan ettiysek affola...

sevgi ve saygılarımla.......

Alyazmalım ...


Selvi Boylum Al Yazmalım (Son Sahne) - The best free videos are right here
...Sevgi neydi? Sevgi iyilikti, dostluktu; sevgi emekti..
...Asya!!...
...Durursam bir daha kurtulamam..
...Ziyanı yok gülüşü yeter bize..
...Yüreğim kaydıysa günah mı?..
...Çamura saplansam yardıma gelir misin ?..
...Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elindeymiş gibi..
...Elinden tutuversem benimle gelir mi?
...Seninim işte alıp götürsene beni..
...Elveda asya, elveda selvi boylum al yazmalım.. elveda..
...Bitmemiş türküm benim



Demin baktımda, Ocak Ay'ında yüklemişim bloga Alyazmalım müziğini...ama hani ara ara tekrar ederiz ya bişeyleri.... işte onlardan biri....Selvi Boylum Alyazmalım...

Son sahneyi izlerken yine... takıldım ....
Samet'in , Cemşit'e koşması ?.... ne kadar manidar... büyüklerin yapamadığı ayrımı bir çocuğun 'üstüne yıkmak'...
'babacığım' diyerek... ki filmin kırılma noktalarından biridir..
Ve İlyas'ın.... öylece kala kalması... :)
..
Kadir İnanır ile Türkan Şoray film çekilirken... final sahnesinde Asya'nın İlyas'ı seçmesi konusunda ısrarcı tavırlarının bertaraf edilmesi ne güzel olmuş....

24 Nisan 2009 Cuma

Kök....


Hayata köklerini geçirmiş... izler bırakan insanlar vardır... ve bunlar sanki tüm insan yığınlarının ana taşıyıcı temelleridir.... ki insanlık onlarla yükselir...
ve eğer onlar olmasaydı bizler sığ ve paralel bir dünyaya sahip olurdukda bu medeniyet asla yükselemezdi.
Yani Ay'a gidebiliyorsak... Ay ile mesefamiz kadar yerin altında da köklerimiz vardır.... :)

23 Nisan 2009 Perşembe

Narkozlu Kaçaklar...

sedyede narkozu alırken adam...
1...
2...
3... :P..:)..:S...:/..... :(...:'(
adam hiç olmadığı kadar garip bir yaşama başaladığını.. sanki dünyaya daha önce bakmadığı bir gözle bakarken... herşeyi değiştire bileceğini ... herşeyi yok saya bileceğini ve her şeyin kendine bi şekilde uyancağını bilirken ..geçen zaman bunların böyle olmadığı görüyordu.... kadın bavulu toplarken ... kalsa mı gitse mi diye bakarken adama... adam ve kadın çekincelerle dolu 'gitmeleri' marifet sayıyordu....
bu bir çocuğun doyuncaya kadar çikolata yeme sevdasından başka bişey değil zannımca ...severken, yerken ağrılar çekmek ve çikolatayı suçlamak ne garip ..eee hiç yemiyedin bu bir irade işi değil miydi?........ kadın, bir kadın bir çocuk olurken bu soruyuda yanıtlamalıydı. adam da!
...hani bi yerde doktor neşreti vururken iki kere düşünmeyi bilmesi gibi, doğru neşreti seçmekte ayrı bir gereklilik .... bunu her hangi bir şeylere değilde... daha doğal olan ..güneşin doğuşuyla.... saçımızın uzamasıyla.... gözümüzü kırpma telaşı kadar bir telaşla yapmamın bir anlamını arıyordu adam... kadının birlikte olduğu bir dolu zaman bir dolu sancılı karın ağrıları geçirdiği adam... ve kadın elbet.... kaç kadınsal dönem geçirdiğini o da bilmiyordu... bu acı onla özdeş olarak ... bir yerlere dokunuyordu artık.... giderken hiç bir daha görmeyecek kadar kötü ... yıkıcı tahriplerle herşeyi yıkmayıda marifet biliyordun... biliyordum..biliyorduk.... biliyordunuz... biliyordunuzlar.. biliyordunuzların..dumuzları
ameliyathanenin narkozlu kaçaklarıydı bunlar..:) gülünesi mi bu....
evet gülünesi....
... bunun yapılması gereken bir ameliyat olduğunu nasıl anlatıla bilirdi...
çikolataya aşık bir çocuğun elinden gofretini almanın çocuğun gözünde düşmandan bir farkı yok.... ama annesi-babası onun iyiliğini istemiyor muydu.... çocuk neden bu denli öfkeyle hareket etme telaşı vardı... ama annesi biliyordu ..bu çocuk hep telaşlı hep bir şeyleri oldurma telaşıyda top oynarken dostlarına söylenen biriydi....
ameliyathanedeydim ben... küçük bir kedim vardı o nerde?...
narkoz çok mu geldi ...doktor... o neşretle ne yapacaksın...
babam nerde... duvardaki şu şey leke mi ..sinek mi.?
kaç yaşındayım....

neyse doktor.... her dediğimi unut.... ne kadar sürer bilmiyorum ama.. hepsini al benden... bu sedyeden kalkamayacağım kadar uzunda sürse de vaz geçme... kesiciler ..deliciler.. yırtıcılar.. kırıcılar.. makaslar..tampon...
bugün 23 Nisan çocuklara gofret alın doktor.... karınları ağrısa da... alın
pardon doktor ..oyaladım sizide....kaçta kalmıştım....
haaaa!!!

6....
7...
8...
9....
10....:)
11...
11...
11... :)))....

Cem Karaca- Resimdeki Gözyaşları (ağır Roman) Turkcerock.net - For more of the funniest videos, click here

22 Nisan 2009 Çarşamba

Sorun Var.....



Evet ...!!...
soruya bak hizaya gel... ilk gördüğüm anda ahaa!! ,
çok zor bir soru diye içimden geçirirken ....hemen sonra gayet basitliğinin yanında saçma bir soru olduğu kanaatine vardır...
üşenmeyip soruyu okuduysanız :) göreceksiniz ki... böyle soru olmaz.... bir kaç sebebi var ....

İlk handikap bugüne bugün hangi yazı tahtasına çivi çakılmıştır sorarım size... çiviyi çak sonra?..
sonra kaldır at tahtayı daha kullanaman... bi soru için çivi çak.... kimya dersinde asit serp... fizik dersinde kaldıraç olarak kullan.. edebiyat dersinde 'mafilati failün' (böylemi yazılıyor
bilmiyorum ) kısacası öyle olmaz...insan zihnine ters yani...

Bir diğeride hangi yaştaki bir çocuk sorudaki işlemi yapmaktadır... tahtanın ilkokulda olduğunu düşünürsek... 'eşit bölünmek, kare ' gibi ifadeleri çocuk nasıl anlayacak?... şahsen ben üçgenlerle ilgili ilk doğru bilgiyi orta sonda öğrenmiştim...:)
yine ilkokul çocuğu için....soruda belirttiği 'ipin gerginliğini bozmadan' bu işlemi yapabilmesi bence mümkün değil... ipin gergin durma koşulunu anlatmak yarım saatlik mesele :)... ki bu işin bel kemiği yoksa tepeşirle envai çeşit şekil karalaya bilirsin...
Bu işlem sırasında tepeşirin tahtayla buluşmasındaki sürtünme sesinden rahatsız olan insanlar var... eğer siz böyle birini bu deneyde kullanırsanız özellikle deneyin doğru sonuç vermesini etkiler... çünkü çocukcağız bişeyler çizip kaçma telaşında olacaktır.... soruda işte böyle bir çocuğun seçilmeyeceğini garanti etmesi gerekirdi..soru bu yöndende eksiktir...:)
Haaa yararlı yanlarıda var tabi çocuklar için... dersi kaynatıp lak lak yapıla bilir...

Bence soru kişisel bir tatminin ürünü .. üzgünüm...ÖSYM... yine olmadı...

21 Nisan 2009 Salı

Yine Doğu...


dünya dönüyor diye hapse atılan ve kör olan adam var bu dünyada ....
iade-i itibarını 366 yıl sonra teşekkür ederek kısmen özür diliyen dini kurumlar var ..
merak ediyorum şunu....
neden bu kadar belkemişler... hadi bilmiyordun hapsettin... adamın ömrünü çürüttün... herşeye engel oldun... sansür oldun....
bu kadar beklemek niye.... kesin kez emin olmak için mi acaba :))....

bilmeyenler için bir kez daha söyliyeyim... dünya yuvarlak ve dönüyor efendim....
eppur si muove...

Benim Çocuk Yoksunluğum.....


Biraz ve Fıkra Severler mimlemişti beni... hani bizi anlatan ..bizden bişeyler olsun diye yapılan bu mimlerden belki bu konu zor geldi diyedir yazamamıştım ...eeee olur o kadar dedik ..yazarız dedik... ve işte zamanı gelmiş bugün...
sorular aşağıdaki gibi ama ben bir tek şeyden bahsedeceğim...






1. Çocukken ............... kaçırdım.
2. Çocukken ............... yoksundum.
3. Çocukken ............... yaralanmış olabilirim.
4. Çocukken ............... olmayı hayal ederdim.
5. Çocukken ............... isterdim.
6. Evimizde asla yeterli .......... olmadı.
7. Çocukken daha fazla ........... ihtiyaç duyardım.
8. Bir daha asla .......... göremeyeceğim için üzgünüm.
9. Yıllar boyunca ......... merak ettim.
10. ............. kaybımdan dolayı hep kendimi suçladım.

..
şahsen kayıp bir çocukluğum olmadı...bahçemle kümesim arasına sıkışan çok ilginç hobilerim vardı.... ve size bu konu da yemin edebilirim ki.... hayatta en mutlu insanlardan biri toprakla haşır neşir olan insandır...belki bu işin tamamlayıcısı olan çobanlık hakkında da ara ara düşünürüm kısacası 'tesadüfen' bilinçli tüketilmiş yıllar diye bilirim çocukluğum için.. güzel insan alacak kadar güzel çocukluğum olup olmadığımı bilmiyorum yine de ...bunu 'diğerleri' bilebilir ancak.....

böyle dedim. çünkü insan kendine en yabancı olduğu zamanlardan geçiyor bazen... aynaya bakıyorda gördüğünü bile tanıyamıyor..:)... komik aslında... hemde çok komik... şimdi aklıma geldi.... erkeklere özgü müdür bilmem ama hiç aynaya bakmadığım günlerim oluyor ... hep olan bişey midir acaba ...bayanlar hariç, onlar hep bakıyordur sanırım... yine alakasız olacak ama aynaya bakınca hep şükrederim... ''Allah'ım dışımı güzel yarattığın gibi içimide güzelleştir''.... çok yakışıklı olduğumdan değil bu şükrüm fotojenikte sayılmam belki.... bu bir dua sadece .... işe yarıyor mu onuda bilmiyorum.....çünkü sizi bir dolu seven varken, birileri hiç haz etmemiş olabiliyorlar.... :S
ne diyorduk hmmm....
haa evet... mim....
yukarda kalınlaştırdığım...'yoksundum' ve 'isterdim' kelimeleri var hayatımda...herkes de vardır elbet...
ama ondan önce yine bişeylerden bahsedeceğim...anne-babamdan ...
onlar ki benim gerçek dostlarımdandır... özellikle annem benim için çok özeldir... hiç konuşmadan bir odada otururken adeta onun ne düşündüğünü hissederim :)... o da benim ne düşündüğümü kat kat hisettiğine eminim ki ...moralim bozuk olunca asla aynı mekanı paylaşmam.... içimi okur diye korkarım adeta..... garip bir histir..
sonra babam..!! benim bire bir benzediğim fizikselliği yanı sıra giderek ruhsal olarak ona benzemekteyim ve biraz zeki, biraz kafam çalışıyorsa..bu özelliğimi de ondan almış olmalıyım.....
işte bu insanlar ki elbet beni...ve diğer iki kardeşimi birşeylerden yoksun büyütmek istemediler... belki Anadolu'nun bir yerlerinden gurbetçi geldikleri memleketlerinde çocuklarına herşeyi vermek istediler... ama aslında onların da hep yoksun oldukları ve bu yoksunluğu hiç fark edemedikleri zamanlardan geçtiler....hiç üzerine düşünemedikleri zamanlardan....
Onlar okuyamadılar...ama biz elimize karnelerimizi alıp evin yolunu tutardık da!!.....
Tam bu sırada, bir yerlerde okumuş... bir yerlerde mühendis yada öğretmen olmuş anne ve babaların çocukları evlerine 'teşekkür' götürüp anne-babalarının neden 'takdir' değil sözlerine muhatap olduklarını bilridik ...
Oysa annem ve babam abimin kardenesine bakıp....

-- aaa !! bak Meriç... bizim büyük bu sefer bi tane zayıf getirmiş...:)... bir zayıfla okulu zaten geçiriyorlar biliyorsun..
-- afferin benim aslan oğluma
dediği.....günler gördüm...:) hemde tüm samimiyetleri ile....
babam şantiye şefliği yaptığ yıllarda ..mühendislik gerektiren sorunları çözdüğünü bir mimar olarak daha yeni anlıyorum..... ve tüm bunları yazarken.... bunu iliklerime kadarda adeta sindiriyorum....
Annemin... tüm köyün yedi ceddini bilmesine hayret ediyorum....... tüm insanların bir birleri ile olan ilişkileri bilerek tüm konuya hakim olmasını ..insanların içlerini okumasını garipsiyorum....
konuşurken çevresindekilerin onun cümlelerine saygıyla kulak kabarttıklarınıda görüyorum.. hatta bu huyu ile Osmanlı zamanında yaşasaydı devrişme olarak Saraylı görevlerine bile verilecek kıvrak zekaya sahip olduğu da biliyorum... ki bu yönüyle ben onun yarısı ..hata çeyreği bile değilken....

ben yoksundum efendim... ama bu yoksunluğum kendim için söyliye bileceğim şeyler değil....
onlar ki tüm hayal ve arzularını çocuklarının omzuna devretmiş herhangi binlerce anne-babadan biriler... ben elimi kolumu sallaya sallaya şehir şehir gezerken... yeni insanlar tanırken... yeni tatlar... yeni lezzetler keşfederken... onlara küçük hediyeler getire bilirsem...çektiğim fotoğraflara bakıp benim oğlum buraları görmüş diye sevinen yüzler altında ...biraz ücra köylerde yaşamışlığın yoksunluğunu görüyorum....


ve ben artık kazandığım her lirayı onlara harcamaya bu yoksunluklarını hissettirmemek için ...ki aslında böyle de bir yoksunluk diye bişey asla yok... bu sadece benim hüsnü kuruntum... onlarla daha çok şey yapmak ve daha iyi yaşatmaya daha çok arzuluyum....hani insan yaşlandıkça çocuklaşırderler yaa...sanki onlar büyürken 23 Nisan onların hakkıdır diyesim geliyor... ki bu Yaratıcı'nın sevgisinden geldiğinide biliyorum...
Bugün sadece kendimizi düşünerek yaşarsak ..gelecekde bize bişey vermiyecektir... hadi bugün sevgilinizin gittiğine üzülün.... aldattığına... yokluğuna... ve ya umursamazlığına... yada işinizi sevmediğinize... başka şehre taşınacağınıza... hepsini düşünün.... ama bu yaptğınızın sahip olduğunuz şeyler üzerindeki tasarruflar olduğunu görceksiniz... ya onlara hiç sahip olmayanlar... ve bugün 23 Nisan'a yaklaşırken geleceğin anneleri babaları biraz daha okuya bilsin diye...... sadece biraz kitap.... onlar da bişeylerden yoksun olmasınlar diye, okuyabilsinler diye ..gönderilmiş bir kaç kitap.... ve Şebnem Soysal'a teşekkür ediyorum.. buna vesile olduğu için...

ve bahsettiğim şey........ okur-yazar olmak değil belki ama ...benim çocuk yoksunluğum..benim çocukluğumdan daha eski olan .....mühendis kadar zeki saydığım babamın.... filozof edasındaki 'düşünür' annemin...çocukken okullarına devam edememiş olmalarıdır...
işte ben, bu devamlılığı isterdim...:S

20 Nisan 2009 Pazartesi

Mangalımın Külleri....

Piknik ve tatil moduna girmeye hazırlandığımız şu dönemde... alakaya maydanoz bir konu ile burdayım....

Barbekü... nedir... niye öyle deriz ..neden onca yıl mangal dediğimiz şey artık karşımıza bu kelime ile çıkmaktadır... farkı var mıdır. Neden mimardan barbekü istenir...
çok kısaca şöyledir aslında ..
değişen ve gelişen toplum yapısı...
..
klasik barbekünün tipine bakıp ... sonra da mangala baktığımız anda ikisinin arasındaki farkı... diğer bir değişle kültürler arası farkı görüyoruz...
ne alakası var demeyin hemen...
Mangal daha kısa ayaklı ve küçüktür az ve daim pişirici bir özelliği vardır... ve Türk dediğin oturarak yer yani yeme işini ciddiye alır yani...bu elbette tüm tarihimizle ilgidir...ve mutfak olmaz ise olmaz bir yaşamın merkezidir... oturma şekli bu şu an için masa kültürüne dönüşmüştür ki, normaldir artık hepimiz için...

Diğer tarafdan barbekü denilen aletül edavat... uzun bacaklıdır ki ayakta yemek üzerine servise hazırdır... geçiştirme gibi bişey...
yani.. ye..git ...gibi bir formatı vardır... diğer değişle Fast food !! ...
haaa!! yanlış diye mi söylüyorum kim nasıl isterse yer içer elbet... sadece farkı fiyatıdır dediğimiz şeydir....

Yemek başlı başına bir iştir bizim için... sarmayı ayakta sarmadığımız gibi ..iman bayıldığı ekmek arası götüremezsiniz...:)
çok alakasız kalacak ama ... pisuar denilen şey bile Türk'e terstir aslında :)) ters demiyelimde yenidir... alışılması gereken bişeydir... alışmamız zaman almıştır ve hala almaktadır çünkü hala izmarit atılır :)

Konu ya dönersek birini beklerken oturmak zorunda değilizdir(bakınız Taksim Meydanı).... bi yerden geçerken TV yi görürsek öylece bakma için oturmayız. Fastfood içinde oturmayız...

Ama tavukta yumurtlarken oturur ... ofiste çalışırken otururuz... berbere gidince otururuz ... yazarken otururuz... örnek bir doludur ve işte yemekte böyledir...

Mangalda yapacaksanız oturursunuz efendim ... kene olmadan öncesi için diyorum ..Belgrad Orman'ına bakın tüm masalar çanta.. mont ve ıvır zıvır koyarak doldurulurken yere bir çul atıp oturursunuz ..sonra gelsin etler...
ayakta yiyecekseniz barbekü kullanırsınız...
ama masada yiyecekseniz ve masanın baş köşesine mangal koyarsanız çuvalladığınız andır artık... bu geçiş sürecinde uzun ayaklı mangallar daha doğrudur tam iki kavramın ortasında bişeydir... lütfen onu tercih edelim... :P bişeyi yaparken düşünülelim azıcık ... inanın bir yerimiz eksilmez..

Not: Masada yiyecekseniz ve elinizde uzun ayaklı bir mangalda yoksa ..lütfen mangalı yere koyalım...:)

19 Nisan 2009 Pazar

Ben İçeri Düştüğümden Beri....


- Click here for the funniest movie of the week

Ben içeri düştüğümden beri
güneşin etrafında on kere döndü dünya .
Ve aynı ihtirasla tekrar ediyorum yine,
ben içeri düştüğüm sene Onlar için yazdığımı:

''Onlar ki toprakta karınca
suda balık
havada kuş kadar çokturlar,
korkak, cesur , cahil , hakim ve çocukturlar, ve kahreder yaratan ki onlardır,
şarkılarımda yanlızca onların maceraları vardır.''

ve gayrısı,
mesela benim on sene yatmam,
lafü güzaf.

Nazım Hikmet Ran....

Şiiştttt ....Çocuk !!

Biliyorum tamam.....:) bu konuda çokca yazı ve video var ... bir tanede ben yazmazsam bir şeyler eksik kalırdı diye düşündüm ...
şimdilerde düşünüyorum ve kimse iyi niyeti falan bakmasın mümkünse çocuklarımız beton küpler içinde büyüyorlar...
'biz çocukken' lafı dejenere olmuş durumda ama ...yerine bişey de koyamıyorum açıkcası..
işte yine biz çocukken :)... ortak çocuk kültürümüz vardı. Televizyondaki çizgi diziler... susam sokağı yada bir kaç film.... biraz sokakda kovalamaca.. bolca maç..:) ve bisikletlerimiz vardı...
Şimdilerde ... ?
Çocukların birazı internette... birazı bilgisayar oyunlarında.. .birazı sokakda... birazTV başında ve aslında çoğunu görüyorum ki başka her hangi çocukla iletişime geçmekten uzak ... çocukca sorunlarla karşılaşıp çözmektende bi haberler... öle öte şeyler istemiyorum ki...
Onlar için dünyalar kuruyoruz.... -yani ben daha kurmamış olabilirim ama ... :)- kuruluyor en nihayetinde... ama gel gör onlarda ne istediğini bilmediği içinde ...öylece bir çocukluk geçiriyorlar...
..
bu yazı nerden çıktı peki.... şurdan efendim ...bizim patronun ton ton bir oğlu var ... okuldan sonra çocukcağız gelip ofisde bilgisayar oynuyor... ofisde duruyor... kurslara gidiyor falan... iyide paşam ben maaş alıyorumda geliyorum, bu çocuğun ne işi var yani :)... üzülüyorum vallaha... yaşıtlarıyla konuşmalı ... bişeyler yapmalı ... koşmalı.. tartışmalı ..ama yok... öyle bir yer yok ki ...
en kötü şey bişeyleri çözememek sanırım...
teşhis var...
tedavi... ıhh.... cıkk!!!..
sonuca gidemiyoruz...
kısacası çocukların yeri ... çocukların yanıdır... onlara ortamlar ..odalar ... bahçeler ..oyuncaklar sunmak bişeyi değiştirmez...
Afrikada hep beraber neşe içinde koşan çocuklar herşeyleri tam ve yeterli olduğu için değil birlikte oldukları içn mutlular...
..buyrun efendim :)... eskilerden.... biraz eskilerden bir bölümle sizi baş başa bırakıyorum :)


Susam Sokağı 1 - The best free videos are right here

Muppets - Mahna Mahna - The top video clips of the week are here

18 Nisan 2009 Cumartesi

Anne İle Televizyon İzlemece

Dün kız kardeşim geldi....bizde kaldılar...odamada enişte girdi netten biyere bağlanarak işle ilgili rapor falan vermeye koyulunca bana yol göründü odadan :)....Normalde TV de izlemiyorum... yani yaklaşık 1.5 yıldır haftada parmakla sayılacak kadar saat ancak ... o da haberler ya da yemek yerken mecburiyet hallerinde... zaten anne ve babamın yemekteyiz ya da var mısın yok musunu izlerken ki telaşlarına hiç bir anlam veremiyorum ve sıkılıyorum.... belkide ben garibim bilemiyorum ...:)

hele o yemekteyiz programında topu topu 10.000 TL veriyorlarmış dün öğrendim... şok oldum adeta... ben en az 50.000 falan hayal ettiydim açıkcası... bide öyle sofralar kuruyorlarmış topu topu 3 veriyorlarmış bilemedim 4 ....
yavv benim biri karnımı doyursa.. simit ısmarlasa mesela kafadan 5 veririm... ayıptır yahu!!... yedikleri nimete kusur bulacam diye bir birleri ile yarışıyorlar... çok büyük ahlaksızlık ve terbiyesizlik ... görende evde hep öyle ortam yapıyorlar sanır... acaba 9 vermek için nasıl bir yemek yedirmek gerekiyor bunlara.. hep duymuştum ama alıcı gözle izlememiştim...

neyse çok şükür sadece son 25 dakkasını izlediğim çok şanslı hissettiim kendimi böyle..... o programdan sonra ATV de Okan Bayülgen'in konukluğunda bir program vardı ki ..en sevdiğim formattır... insanların kendi hikayelerini anlatması.... bayılırım yeminlen.. kaldı ki Okan Bayülgen'in hiç bir şovunu takip etmişliğimde yoktur buna Beyaz da dahil ... severim o ayrı tabi ikisinide...
bizimkiler yatmıştı annemle beraber izliyoruz ..... ana-oğul beraber bişeyler izliyoruz diye sevindirik oluyor bir yandan anacuğum....
tam kaptırdık gidiyoruz programa kendimizi...kamera stüdyoyu gösteren bir açı ile tüm konukları gösterdi... annemin lafa başlamasıyla fitil ateşlendi .....
bambaşka bir konuya geçtik.....

-ne kadar çok insan var... her yer insan dolu... değil mi oğlum...
- nasıl yani ..nasıl insan dolu..
-stadyumlar... yollar ..stüdyolar... iş yerleri önceden bu kadar insan yoktu... (annem sorgulayıcık havasına büründü bir anda)
- tabi artık nufüs durmadan artıyor ana'm normaldir...
-benim Hıdır Dayımı biliyon ..Gülseren yengeni de...
-evett... ne olmuş ki ona
- mesela önceden insanlar hastalanınca ölürdü... yengen 12 tane çocuğunu kaybetmişti..
-hönk... nasıl yani 12 tane çocuğunu mu kaybetti yengem... nasıl olur ana'm... bizim yayla gayet işlek bir yer... yollar falanda kapanmaz Adana'da... öylece nasıl kaybeder o kadar çocuğu...
-o yine iyi... Haticeyi bilin mi
-(Hatice diye birini tanımıyordum 3. derece akraba sanırım..:)ama konu dağılmasın diye onayladım tanıdığımı)...
-işte Hatice'nin tam 18 çocuğu ölmüştü...
-hııııı?!! (ben şoktayım) anne 18 çocuk ... (kısa bir hesaptan sonra) 9 aydan 14 yıl yapar .... bu kadın durmadan hamile gezdiği 14 yıldan bahsediyoruz.... hiç yaşayan olmamış mı..
-18 . doğumdan sonra Halil doğdu işte . tüm köy üstüne titredi artık... 7 tane kurban kestiler... Halil yaşadı ikide kardeşi oldu sonra...
-anne o kadar çocuk nasıl ölür hepsi doğmamıştır ... düşük falan mı olduydu yoksa...
- düşükte olmuştur tabi ama çoğu doğumdan hemen sonra öldü... bizde bile benden önceki 4 çocuğu ölmüş anneannenin.... sonra ben olmuşum... kimliğim bile bi önceki çocuğun kimliği....
- anne biliyorum orasınıda.. bu 12 çocuk sonra 18 çocuk :S... ne diyeceğimi bilemiyecem..valla
-ama mesela benim nenemde 14 çocuk doğurmuş ama hepside yaşamış... benim nenem becerikli kadın dı şimdi Allah var ..:).... doğurmuşda .... yaşatmışta...
-(ben hala tekrarlıyorum içimden 18.çocuk... 18.....tam on...sekiz... yaşayamayan...onsekiz çocuk... doğuma beraber ölen )
-işte onu diyodum...oğlum.. önceden ölürdü insanlar şimdi ölmüyor habire çoğalıyoruz... kümese kıran girerdi de tavuklar ölürdü ya hani bizim..... onun gibi insanlarda ölürdü hastalıktan... zaman çok değişti... çok gelişti tıp.... şimdi şu stüdyoyo bak mesela...
-anne ne diyon sen ...? allasen gece gece...
-bu Okanda maşallah çok hareketli.... çok enerjik...
-??? ben hala şoktayım....:):...
-

17 Nisan 2009 Cuma

Burası Muş'tur.....

Normal bir günün seyrinde hayat devam ederken ....Şok edici bir gelişme oldu.... bizim bir Abdullah var okuldan ... üst düzey kankim olur kendisi hani her bi naneyi beraber yediğiniz... herşeyinizi bilen arkadaşlarınız olur ya ...işte onlardan biri..... askere gitti bir hafta önce ...
nereye..?
Muş'a :S...
biraz sinir falan oldumuştu yaa.... zannediyorum ki o kadar zor bir askerliği olmayacak...
neyse işte bugün biri aradı.... aaa!!! bir numara ....436 ile başlıyo :)... diyorum nasıl bir numara bu .. ne kadar bilmediğimiz ve tamamen yabancı olduğumuz bir numara olabilr ki dedim...
hatta acaba hangi usta... hangi kalfa arıyor geçmişte var olduğum şantiyelerden derken bi açtım bizim Apo :)...
bi sevdirik oldum... bi sevindirik.... çok severim keratayı ...dahada dün aklıma geldiydi biraz hüzünlü biçimde... cesetizleri'nin yazdığı bir yazı ile... kısmet işte...
hemen kapattırdım telefonu ...... malüm asker adam kontörleri gitmesin....

daha bir haftada asker anısı yapmış bizim çiçeği burnunda çavuş.... 37 kişlermiş.. ilçedeymişler... çarşı izni yokmuş :/...ama en iyi yanı iki hafta sonra yemin töreni varmış... hızlandırılmış askerlik gibi bişey yani.... :) arkadan bağırıp çağıran astsubaylar vardı... ama bayağ lafladık ...

eee ne var dedim....
Muş ovası var dedi.... böyle uzun uzun bakınca hani dedi Yılmaz Erdoğan diyor ya....
ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum
Muş ovasının yalancı maviliğini


işte öyle bir yermiş.... uzaklara dalınca deniz izler gibi bir his peydah oluyormuş insanda...
bide ''buralar kargadan başka bilmez kuşu' diyordu... sıralı kavak ağaçlarında karga yuvaları varmış... ve bugün sabah da kar yağmış :)...
ilginç bir yer değil ama sevimli bir yer gibime geldi (ben yapmıyorum ya askerlik) .... Bursa'ya gelmişti beni görmeye askerdeyken arkadaşlar çok güzel bir his.... yazın Abdullah'a da gitmek istiyorum ne yalan söyliyim.... trene filan baktım hatta... ordan geçiyor ama zor bir yolculuk gibi ... Diyarbakır'a da yakın uçakla gidilip ordan geçile bilir ya da Van üzerinden ama arada Van Gölü var ...orası olmaz gibi.... Erzurumada komşu........ artık bakacağız
.. zaten bu yazıları görme olasılığı yok ..... gidersem de zaten bir süpriz yapmak istiyorum :) ....

askerliğin bizden farklı bir yanı varki 110 TL maaş alıyorlarmış... normalde 18 TL....:) yemekler o biçim... çarşı kitli diye kantinde de yok yokmuş ... zaten parayı nerde harcıyacan demi yani....

Bizim tayfalardan son asker oda bitirince takım tamam olacak ... şunun şurasında Eylül'e ne kaldı... :)..
vay Apo vay..... kim derdi ki bir gün Muş seni çağıracak :)

16 Nisan 2009 Perşembe

Yanılıyorsunuz

Hayatımızı dilimlesek şu anda... yada ölsek mi demeli, bilemedim... yok yok melankolik bir yazı değil.. biraz taban yaptım ama ..yinede değil.. ......

Yani tam şu an bişey olsada dursa hani dünya... insanın gerçekten olmak istediği gibi yaşayıp yaşamadığını hatta hakettiği yerde olup olmadığını görebiliriz bence.... ve inanın eğer şu anda herşey eksik ve yarımsa sanmayın ki 5 yıl sonra herşey düzelecek... bence beş yıl öncede herşey yaklaşık şu anda sahip olduklarınız kadardı.....
....
daha dün yemekte tartıştığımız bişeydi bu sanırım... aslında bir tesbitim var.... bir kaç tane.... meselaaaa!!!

Eğer zekanızın hak ettiğinden daha alt bir konumda çalışıyorsanız.. bu sizin suçunuzdur... ya da zaten oraya layıksınızdır... (geçici durumlar hariç elbet)

Çok daha fazla kazanacakken çok daha az kazanıyorsanız...

Paranız cebinizde varken paranızın varlığı paralelinde yemiyor ..içmiyor ...gezmiyor ve ya kaliteli bir yaşam geçirmiyorsanız...bir diğer değişle cimri iseniz

Belki tam şu an 20 yaşında yada 30 ya da 40-50 yaşıda olupda en az ömrünüzün dörtte birinden daha fazla zamandır aklınızda bulunan basit sayılabilecek hayalerinizi hala gerçekleştirmediyseniz...

Sevdiğinizin ... sizi aldattığını düşünüp, ona küfürler ederek onun ve kendinizin ömürü törpülüoyrsanız... ya da tekrar tekrar denemenin gerçekte sonuca götürmediğini görmüyorsanız ... yani anlamsız bir döngüdeyseniz...

Birşeylere isyan etmeyip... koyun gibi yaşıyorsanız... atalet denilen durağanlığın tüm yaşam damarlarınıza sindiğini görerek hiç birşeyinizi yenilemek ve değiştirmek için çaba sarf etmiyorsanız ...........ki , hatırlatmakta yarar görüyorum Mimar Sinan , Mimar olduğunda 40 yaşındaydı ve 99 yaşına kadardört padişah görüp.. üçüne doğrudan hizmet etti... her yapıtında daha yeni ne yaparımın kaygısıyla yaşadı...
( dinimiz 'iki gün bir olan ziyandadır' der)...

yaşamınızı bir takım sınavlara kitleyerek hiç yedek plan olmaksızın..öyle hafif esen... hatta yer yer esmeyen yaşam rüzgarına kapılıp ben şu oldum ...ben bu oldum .. okudum .... evlendim... gibi kendinizce yaşamdaki görev ve sorumluluğunuzu bitirdiyseniz....

bir erkeğe aşıkken yıkılıp... tüm erkeklerden koparak sevginizi başka yerlere kanalize edemediyseniz ...yada insanlardan tiksinip hayvanlara yada doğaya kucak açamadıysanız...ki unutmayın küsme hakkınız var lakin..boş veremezsiniz...

liste çokca uzatıla bilir...

Genelde hayat bizi başarılı kılmaz... imkanlarımız vardır efendim.....ve yapmadıklarımız... herşeyi daha iyi yaşamamızın ..piskolojimizin... kazancımızın daha iyi olacağı durumlara rağmen bugün daha azıyla yetinip.... gelecekde düzelteceğinizi düşünüyorsanız söylüyorum işte ..
YANILIYORSUNUZ ...
şimdi öldünüz siz ve şimdi ile yargılanıyorsunuz unutmayın....
Yani mesela onbin lira maaş alıp başarısız... bekar.... asosyal .... mutsuz ve hatta inançsızsanız .... üşenmeyin... bir mezar bulun... evet evet..hakkat bulun.. kefen falan hatta

Çok iyiydi kendini içkiye verdi... güzeldi ama bu çocukla evlenerek hata yaptı.... Yurt dışında burslu öğrenim için çağırdılar ama gitmedi.. :S...
Zaten işin özünde şu vardır... kabiliyet ve imkanlarınızın yaşamınıza katkıda bulunmadığını gördüğünüz anda ...hani bir klimanın veya ampulün boşa yanması gibi bişey bu sanırım ... işte o şey boşa heba olup gidiyorsa bizi mutsuz eden şey aslında budur...

yoksa hayvcanlar , aklı noksanlar, bitkiler yada nesneler.... bu ayrımı yapamayacağı için rahattırlar...
''ruh haliniz kaderinizdir''...hemde tam şu an için... ölmüş gibi...

15 Nisan 2009 Çarşamba

Lider Olarak Atatürk....



ARI BURNU /SAĞ KANAT
8 Ağustos 1915 Pazar 3. gün saat 20.15
Telefon çaldı
Ordu Kurmay Başkanı Kazım Bey Albay M. Kemal'i arıyordu. Her zaman şakalaşan Kazım Bey çok ciddiydi. Resmi bir havada kısaca hatır sordu. Yanında Liman Paşa (Çanakkale Savaşı'nı yöneten Alman Komutan) anlaşılan. Durumu hakkında bilgi istedi.
M. Kemal şu bilgiyi verdi:

''19. Tümen bütün hatlarında ve sapasağlam duruyor. Fakat sağ yan gerisi çok fena Conkbayırı ve Şahinsırtı'ndaki düşmanın geriden zarar vermesi devam ediyor. Bugün tümen karargahı bu yüzden bir kayıp verdi. Bütün gün süresince de bu durumun düzeleceğine dair belirti görülmedi. İngilizlerin biraz ilerlemesi Arıburnu'nu düşürebilir. Daha bir an var , bu anı da kaybedecek olursak bir genel felaket karşısında kalmaklığımız olasıdır.''

''Peki , çare siz ne düşünüyorsunuz?''

''İlk yapılacak iş, yanlız Arıburnu'nun sağ yanını tehdit eden Conkbayırı'nı ve Kocaçimen'i değil, genel durum içinde Anafartalar'daki çıkartma hareketini de göz önünde bulundurmak ve ona göre önlemler almaktır. Bütün bu kesimlerdeki hareket ve kuvvetler birleştirilmeli, tek bir ele verilmeli, bir komuta altına alınmalı , başına da bu işi başaracak enerjik bir komutan getirilmelidir.''
Kazım bey'in M. Kemal'in görüşlerini de Liman Paşa'ya çevirdi. Sonra bir soru daha sordu:
''Bu komutanlık size verilirse , kabul eder misiniz?''
''Evet''

Kazım Bey konuşmaya kısa bir ara daha verdi. Belki yeni albay olmuş 34 yaşındaki genç bir komutana iki kolorduya (80.000 kişi) yakın kuvveti teslim etmenin doğru olup olmadığını tartışıyorlardı. Grup bir-iki tümenle daha desteklenince 'ordu' düzeyinde olacaktı.
Kazım Bey yeniden konuştu:
''Liman Paşa Hazretleri 'Bu kadar çok kuvvetin birden emrinize verilmesi fazla gelmez mi?' diye soruyorlar''
M. Kemal sakin bir sesle yanıtladı:
''Hayır , az gelir''
Kazım Bey'in sesinde gizli bir keyif titredi;
''Anladım. İyi akşamlar''
''İyi akşamlar''
...
...
(Turgut Özakman,DİRİLİŞ,syf 500-501)

Çok geçmeden Anafartalar Grup Komutanlığı'na M.Kemal atanır ve bir tarihi zafer daha kazanılır.

Türk tarihimiz yeri geldiğinde en zor görevleri üstlenen komutan ve ordularla doludur...

İşte tarihin o en kırılgan yerinde, halkı ve milleti için defalarca kez , bu zor görevlere ard arda talip olan ve yerine getiren ....
Ülkemizi, bayrağımızı ve kimliğimizi bize tekrar kazandırmada başrol sahibi ... gerçek lider....
Atatürk'ü..... minnetle anıyoruz....

14 Nisan 2009 Salı

Pixar Delivery.....


Pixar Delivery - The funniest home videos are here


sevgimiz daha büyük.... nefretimiz daha küçük olmalı
....
çünkü çirkinleşen ve kötüleşen herşey yanlız kendinden kaybeder ...

13 Nisan 2009 Pazartesi

İbiş'in Rüyası....


kaç yıl geçti ilk insanın uzaya çıkmasının ardından ....

biliyorum ki bir gün mutlaka bir Türk'te uzaya çıkacak… yani sanki en çok 30 yıl sonra… :) hani AB ye girdiğimiz yılın hemen ertesi olan sene mesela :P…
ben olursam o kişi ….ve Ay'a inersem şayet ABD bayrağı varmış orda … işte onun tepesinede çuval geçirmek istiyorum…. :P... hahahaha... Yanlış anlamayın intikam falan değil … gırgır olsun diye :) çok matrak olacaktır eminim... yazık hemen adamda gönderemezler... :)
fark edene kadar kaç zaman geçer ki zaten..:)…....

Bir de yanıma en sevmediğim kişiyi alır uzayın sonsuzluğuna iteklerdim...

Allah'ım mmmmm !!!!.... düşünsenize o kişi sürtünmesiz ve sonsuz uzayda sizin sinirli ve nefret dolu itişinizle sonsuza değin hareket ediyor... :) her an intikamınızı alıyorsunuz sonsuza dek... hemde tekrar tekrar yok oluyor … ben eski İngiliz Başbakanı Lord Churchill i götürmek isterdim… gerçi öldü ama olsun :P....
.
bunun adı şöyle olabilir

''yoğunlaştırılmış nefrete bağlı ivmelenmiş bağıl hız'' (salladım:)..)
..
başka kim gelebilir ki.......hmmmmmm
annemde gelsin ... O da görsün o yerleri... biz hep beraber gezeriz onla...yemek falan yapar belki...zaten o çok dışarı çıkmaz Modülde oturur bekler... güneş gözlüğü alırım O'na güneşi izler bol bol ....uhreviyatı artacaktır anacuğumun...sever o böyle şeyleri...
ben yine fotoğraf çekerim ... bu sırada kesin şu sol üst tarafdaki uyduda da bizi dikizler ne yapıyo bu Türkler diye... Rus malı mı o… Çin mi çözemedim…çizim kötü tabi..:) garip bişey …neyse işte…....
valla beni izlediğini fark edersem, bir taş maş bulur uyduya fırlatırım nasılsa sürtünmesiz ortam iyi ayarlarsam kesin deyer... bozulursada tamir neyim etmem valla...
bi de Ay'ın kendi etrafındaki dönüş hızıda 24 saatmiş yaaa.... diğğer bir değişle insanlar her daim Ay'ın tek yüzünü göre biliyor.... bu durumda işte ben gider arka yüzünü gezerim... görmüyoruz yaaa , belki orda eğlence gani-kıyamet yani... belki ormanlık bir yer ..belki bir okyanus var..
tamam tamam çok sallıyor olabilirim .. ama ne bilim hayal ediyorum..görmediğim için her şeyle karşılaşmamız olası.. sorun yok bence...

Hem ben gidemesemde kesinlikle bir blog yazarı gitmeli...
neden?...
oraları daha iyi anlatacak başka biri olmazda ondan ... gider biri... yok şöyle ortam.. yok böle manyetik dalgalar... şimdi saat 13.53 de mekik 32derece yattı ... ... üç dakika sonra yemek yedim..saat 15.33 yattım
yaniiii sıkıcı olurlar...
Bloger öyle olmaz....
heycanlı anlatır.... fotoğraf paylaşır....ilginç şeyleri keşfeder ... yanlızlığın etkisiyle melankolik şeyer yazar.... KPSS, LES yada Dil sınavlarına falan hazırlanır... sevgilisini düşünür... çoçuğunu düşünür... sonra birden uyur....
uyur....
uyur...
uyur......
..
..
.
.
.
.

Vee…
Ve…
Ve sonra birden susar herşey bir anda... bir kapı açılır... bir boyut ..?!!!!
o en sevdiğim dingin tatil gününde ... uzanmışım kumsala.... zaten bunlar yarı baygın geçirdiğim bir öğleden sonranın rüyalarıymış... :)...
...
mayışmışım .... gördüğüm sonsuz uzay ,sonlu denizmiş meğer…
şezlongum bayrak….
Uydu dediğimse az öteye demir atmış bir tekne…
Soğuk su satmayan büfecide Lord Churchill miş…
..
İlahi iso.. ne garip adamsın....bi daha uzaya çıkmak yok!!!.... cezalısın.....:)
..
.
Eklenti: ilk olarak facebook köşelerinde yayınlanmıştır ......


11 Nisan 2009 Cumartesi

Kamyoncuya gereken bayan şoför tipi

Bayanların araba kullanma konusundaki esprilere ve fıkralara konu olmuş hallerini biliriz... biz mi abartırız ve ya böyle midir bunu tartışmak bi yana dursun ... bu sabah itibariyle görülesi ve yorumlanası başka bir olaya şahit oldum ... valla blog hayat bu yani her an heryerde çıkartılası derslerle dolu....
şöle ki..... işe giderken ikinci boğaz köprüsünden gidiyor benim otobüs (bi kurtulamadım şu otobüslerden.. ühü ..ühü)... trafik malum sıkışık ...(çok şaşırdınız itiraf edin) . neyse bu sıkışmalarda bir birine dokunan arabalar mı ... kornalar mı.. anlamsız olarak yan araçdaki şoförle göz göze gelmeniz mi... boş giden araçalara söylenmeniz mi ... :)ne ararsanız var yani....

tam bu sırada trafik çok çok çok yavaş olduğundan hemen sağımızda bir kamyonun bir araca (hafifce olsa gerek) dokunmuş olduğunu gördüm... yani adamlar inmiş bir birlerine höykürürken gördüğümden böyle söylüyom yoksa kimse trafikte durupda başkasıyla muhabbet etmez herhal... neyse işte .... kamyoncu abimiz malüm askılı geleneksel Türk atleti .... yaka bağır açık gömlek boğaz havasında dans ediyor... kıllarda fışkırmış atletten.... karşısında ise otomobilden inmiş olan eleman ...böyle Kenan İmirzalıoğlu havası yaratmaya çalışan siyah gözlüklü siyah takım elbiseli bir tip ve mütamadiyen kamyoncuya 'nasıl görmessin' sorusunu yöneltiyor... görende kamyocunun garezi var sanır .... bakarken bakarken trafik biraz açıldı... noluyoz demeden otobüs kaptırdı gitti ..bunlar hala bağrışıyordu... hiç şaşrımadık tabi ki....

Neyse onları orda bırakalım... yaklaşık 50 metre ilerde başka bir kaza hemen hemen aynı tip bişey kamyon yüksek olduğundan mütevellit görmüyor otomobili 'tık' diye dokunuyor yine aynısı olmuş yani ... ama otomobil sürücü bir bayan bu sefer...:)
bayan ve kamyoncu yine aşağıdalar malüm... ama kamyoncunun üstündeki gömlek ilikli :) ...adamcağız gayet medeni olarak konuşuyor... bayan şöförümüzün elinde kağıtlar , ki muhtemelen sigorta kağıtları falan... adamcağıza bişeyler anlatıyor... kamyoncu abimiz kafayı sallayıp bişeyleri anlayıp bişeyleri onaylıyor ..falan....
bir diğer değişle arada 50 metre var ama medeniyet olarak en az 50 yıllık mesefa ve bunun sebebi ellbette bir 'bayan'...
onlar ki ne kadar çok yerde dünya o kadar daha düzgün dönüyor ... eminim sadece erkekler olsaydık dünyada hiç çekilesi biyer olmazdı güneş sistemi bile dengesini şaşırırdı...
artık bir yıl 365 diğer yıl 349 ...kafasına göre yani... :)
..
kamyoncunun gömleğini ilikleten bayanı ... ayın elemanı seçiyoruz.... :)

10 Nisan 2009 Cuma

Simitçi D'eyele Gizli Polis Misin ?....


İki kişiyi çok merak ediyorum...
birincisi ....hergün bizim şirkete gelirken sokağın başındaki ayakkabı boyacısı .... görsen ama, hiç iş yapmaz adam.... zaten bir ayakkabı boyacısı neden sokakda tezgah açsın demi yani.... işte bu adamın iyiden iyiye.. gizli polis olduğuna kanaat getirdim.... ama çokda boyacı gibi duruyor çözemiyorum bir türlü ...
...


bir diğeride bizim okuldaydı... tam öğrencilerin çıkış kapısında simit satardı... geçende de gittim hala orada...:) ben hayatımda bu kadar diksiyonu düzgün.. tipi düzgün ... sanki hayatı keşfeder gibi etrafı dinliyen bir insan görmedim valla... adam okula gelip eğitim alan elemanların bile bir çoğundan daha eğitimli ve bilge duruyor benim gözümde...:) adam bide yakışıklı yani... okulda hiç karışmıyor bu adama biliyoruz ki..
gizlil polis olmak için nereye baş vuruluyor bilmiyorum.... polisler içinden seçiliyor da.... onun nasıl bir süreci var bu konuda fikrim yok... acaba simitçiliktten kazandığı parayı kendi mi alıyor yoksa belli bir yere, fona mi aktarılıyor acaba... :)
ne kadar çok şey bilinmeyen var hayatta ... ilginç yani..

9 Nisan 2009 Perşembe

Wanted...

Bir telefon geliyor hadiii... başla yazmaya çizmeye ajandanın ..defterin bir köşesine... kimle konuştun ..ne konuştun ...ne fiyatı aldın ..hangi çizimi karaladın....

genelde dağınık biriyim galiba ki... üç gün .. bilemedin beş gün sonra nereye ne yazdığımı bulamıyorum... delleniyroum ara ki bulasın bir telefon numarasını :S... yok yok yok !!!

derken zaman heba oluyor ... işte 'kişisel kurumsallaşmak' denen bişey geliyor hemen aklıma ... insan böyle olmamalı bulmalı .... yoksa heba olan ömür yani....
yinede böle defterler yapsalar... mesela google yapa bilir yine.... kelime yazarak arasak :)....
mesela 'çelik hasır fiyatları' desem arama yerine defterde .... 12 Ocak 2009 dese ne olur ki sanki..:).. hatta çizimler için ..detay çizimleri için özellikle 'görsellerde ara' desek...
--google kime diyom...
sesli aramada olabilir hani...
bilmiyom artık sen nasıl istersen... ama valla bulamıyom....

nerde bu çelik hasır tonaj fiyatları :S... şirketi zarara sürüküyom gibi sanki...
duuu bi daha bakim... :(

Eklenti: Resim güzel ama dimi..:) konu ile yine alakası yok ama olsun....

8 Nisan 2009 Çarşamba

HK (HeKa) nedir ?

HK ...ama dikkat edelim ki.... He Ka ..diye okunması gerekir...

benim bildiğim bir örnek mesela mesleğimle de alakalı olan 'HaKediş' .... hatta kısaltması ...Hk'dır ...:)
bide bir durak adı var ki evlere şenlik... İstanbul'da bir hafif metron durağıdır kendisi....'Haseki !'
bu kelime bence özeldir H ve K vurguyu paylaşıyorlar .. yada bana öyle geliyor...
... ne zaman duysam o durakda 'Haseki' anonsunu ..küfür gibi gelir.. inenlere sorsak nerde inecen diye ...
Haseki....?! der
inmem ülennn... ne o öyle kovar gibi... küfür gibi...
..
neyse benim dediğim bunlar değil tabi... benim ki ..HK ...
yani ...HAYIRLI KISMET ..... demekmiş.. :)
...
for example....:P bir kafeye gidiyorsun ...hatun kişiler yan yana bi deleğanlı ile otururken kaş göz yapıp yanlarındaki eleman için bu şifreden yararlana biliyorlarmış... duydum şok oldum... bana hiç öyle HK gözüyle bakan var mı bilmiyorum varsa da ben görmedim... böyle iki harfe sıkışacaksamda ..mümkünse benden öte dursun öle kişiler... yinede tüm HE'li ve KA' lı geçmişimi taradım bu sıfatı hatırlamıyorum... bulamamış olmamada ayrıca sevindim yani....
..
Lakin basit değildir aslında bu iş... HK heryerde çıkabilir karşına... pusuda yatman gerekir... postacı bile kapıyı iki kere çalar... ama HK aşağı dış kapının önünden geçer gider ...senin hiç bişeyden haberin olmaz....
Bunlar tür türdür..... ve envayi çeşittir....

bir tanıdık görür bu HK'yı sana yakıştırır... olasıdır ki iki ayda gelin güvey olursun... yada boşa kürekler durursun ama ne var ki .... denemeden bilinmezsin ...

başka bir HK ile .... iki yıl durunda arpanın boyuyla yarışırsın anca... dahada öte gitmez... ha oldu!!!... haaaa olacak derken ömrün törpülenir ....

Bir görürsün vurgun baygın gerisi yoktur...
Bir bakarsın gazoz misali .... üç ayda gazı kaçmış ... şerbet niyetine ömür geçer ...
Yada birinin gazına falan gelirsiniz foşurtttt diye... herşeyi batırırsınız...
Bazende üzüm suyu dersin bir bakmışın asırlık şarap olmuş...
Çarşıdan aldım bir tane eve geldim tüh Allah cezanı versin olabilir mesela... :)
Hayatımın HK sı dersin ...iki gün sonra ahlaksızlıkla suçlarsın.....
Bazen balon gibidir..bir delinir fısss der uçar gider ...sende baka kalırsın...
Bir bakarsın ruh ikizin çıkar... dövsen gitmez .. sövsen bir daha söv diye gözünün içine bakar...

En güzelide ....
Heleki belli bir yaştan sonra senin bir HK bulamayacağına birileri kendi kendine kanaat getirir... bu çok önemli bir andır ...böyle nasıl desem vahi gibi bişey galiba....:)
biri atlar .....
duuuu duu duuu bizim Ahmet var sana onu yapak.... ya da bizim bir hemşire var Ayşe.... nasıl yemekler yapıyor bir bilsen....
sanki ben yaprak sarması biri çok çok güzel sarıyor diye bir gönül izdavaci istiyormuşun sanırsın... kendinden şüphe edersin Allah canımı alsın...
hatta bi ara...
evet ...evet ....tam bana göre bu Ayşe diye bilirsin........ ... bu acayip bir reaksiyondur....
artık neyse halim o çıkın falim dersin... bir buzdolabı ile mi birliktesin ...yoksa cennetten bir huri ile mi artık bilemessin.... mutlu isen ne ala... yok değilsen her an olacakmışsın gibi hayatı göğüslersin...
kontrolü kaybedersin ki ... bir bakmışsın ameliyathanenin önünde dokuz doğururken bulursun kendini....
HK çokca örneklene bilir ..sanırım insan nufusu kadarda çeşidi var ...... :)
..
....
hayatımın HK'sı ...... bir deniz kızı olmalı ...yada öle bişey...
pamuk prensen de olabilir ama o cüceleri hiç gözüm tutmuyor ..ne yalan diyim.... :)
bu arada somurtkan niye hep somurtur ki... küçükken bişey mi geçti acaba başından ...
hmmm....bilemiyecem..:)

Fotoğraf:http://www.photoshopmagazin.com

Erkeksel Acziyet...

Çok acıklı bir başlık oldu gibi geldi ama ... ilişmiyecem daha fazla , çünkü çokca başlığı beğenmeyip sildiğim ve dakikalarca yerine bişey koyamadım zamanlar oldu...
yani yenisini bulamadıysan eskisini niye silen demi yani....
Konumuza dönersek ..bir mail...
Ben diyorum bayanlar erkekleri çok seviyor diye ...
belki sizede gelmiştir.....hatta gelip göndereniniz bilem olabilir bu maili...:)
..
ahanda bende burda paylaşayım istedim... :)


























..
ERKEKLER İÇİN KURS...

- son katılma tarihi 30 nisan - önemli not:

kursların içeriği son derece karmaşık ve zor olduğu için
her birine en fazla 8 kışı kabul edilebilecektir.


************ ********* ******
konu 1: Buz kalıbına nasıl su doldurulur?
adım adım slaytla açıklama
Konu 2: Tuvalet kağıdı rulosu: takıldığı yerde kendini yeniler mi?
yuvarlak masa tartışması.
Konu 3: Klozet kapağını kaldırıp duvara ve su borusuna sıçratmadan işemek mümkün mü?
grup çalışması.
Konu 4: Kirli sepetiyle yerdeki halı/döşeme arasındaki temel farklar.
resimler vegrafiklerle açıklama.
Konu 5: Tabak-çanak yemekten sonra kendi kendine lavaboya veya bulaşık makinesine uçarak gidebilir mi?
vıdeoyla açıklama.
Konu 6: Kimlik kaybı: uzaktan kumandayı bir parçanız olmaktan kurtarmak.
destek hattı ve yardım laşma grupları.
Konu 7: Aranan şeyleri bulmayı öğrenmek, höykürerek evin altını üstüne getirm ek yerine doğru yere bakarak başlamayı öğrenmek.
acık forum. < /font>
Konu 8: Hanıma çiçek getirmek sağlığınıza zararlı değildir.
grafikler ve ses kaydıyla açıklama.
Konu 9: Normal insanlar kaybolunca yolu sorar.
gerçek yasam itirafları.
Konu 10: Hatun park etmeye çalışırken sessizce oturmak genetik acıdan imkansız mı?
araba kullanm a simülasyonu.
Konu 11: Hayat dersleri: anne ve eş arasındaki temel farklar.
sınıfta canlandırma.
Konu 12: Nasıl ideal bir alışveriş arkadaşı olunur?
gevşeme egzersizleri, meditasyon ve nefes alma teknikleri.
Konu 13: Bunamayla nasıl savaşılır: doğum günleri, yıldönümleri, diğer önemli günler, unutunca nasıl özür dilenir?
beyin şoku ve gerekirse operasyon..
.
.
evetttt....!!!
maili bu efendim.... çok alınmıyorum şahsen ama hani her şakadaki gerçek payı kadarcıkda olsa ....
kıssadan hisse... :))
anlayana sivri sinek saz ... anlamayan öte gitsin efendim...

6 Nisan 2009 Pazartesi

Ha Bu Ander Sevdaluk..


Şevval Sam HA BU ANDER SEVDALUK - The best free videos are right here

Karadeniz türküleri hep böyle sanırım..... hepsi bir birinden güzeller...
bu parçayla ilk tanışdığım zamanı hatırlıyorum...defalarca kez dinlemiştim..... hey gidi günler :S:..
bir gün üşenmemeli...
ama gerçekten diyorum... üşenmemeli ve Karadeniz turu yapmalı ....
Bu Ander Yaylasınada çıkmalı belkide...
kim bilir ...:)
hadi bakalım... herkese iyi bir haftalar diliyorum...


5 Nisan 2009 Pazar

Enerji ve Biyoyakıt...

Dünya sanayi devrimi ile hızlı bir biçimde değişmeye, hemde yıllar ... hatta çağlar boyunca hiç değişmedi bir hızla değişmeye başladı... oldu bu efendim…
Ve acımasızca hala da devam etmekte…
Bu değişimi ise ancak sonraları keşfede bildi insanoğlu ... örneğin ozon tabakasının bile delinmesini tesadüfi olarak kutup bölgesinin fotoğraflarını çekerken bulunduğunu hatırlatırım....
bu, şunun açık göstergesidir.
dünyayı değiştirmekteyiz ve biz bu değişimin nerede ve nasıl olduğunu bile fark edememekteyiz ... ama bişeyler ters gitmeye başlayınca
hoppp!!! diyip ....
arızayı aramaya başlıyoruz... gösteriyor ki hastayı steteskopla dinler gibi dünyayının taa içini dinlemek zorunda insanoğlu...
niye?
çünkü bu dünyayı hasta eden biziz...
konumuz şu aslında… çoğumuzun bildiği biyoyakıttan basedecektim biraz …
Vikipedinin şöyle der...
''Biyoyakıtlar kısa süre önce yaşamış organizmalar ya da onların metabolik çıktılarından elde edilir. Petrol, kömür gibi doğal yakıtlar ya da nükleer yakıtlardan farklı olarak, yenilenebilir enerji kaynağıdırlar.
Biyoyakıtların bir diğer tanımı ise, "içeriklerinin hacim olarak en az %80'ni son on yıl içerisinde toplanmış canlı organizmalardan elde edilmiş her türlü yakıt"tır.
Kısacası biyoyakıtın ... avantajı daha kısa süre önce atmosferden aldığı karbonu tekrar salarak işleyen bir sistemin içerisine dahil olması ... bu anlamda normal karbon dönüsünde kendine yer bulmasındır... ancak bildiğiniz gibi.. kömür, petrol ve diğer ürünler için bu tam tersi …. Onlar ki atmosferdeki karbon oranına 'yoğun' olarak katkıda bulunuyorlar ..
aslında sevimli gibi duruyor biyoyakıt tanımı değil mi..?
ama BM Gıda ve Tarım Fonu …
‘Çevreyi koruduğu iddia edilen biyoyakıtın, temiz enerji kaynağı olmadığı, sera gazlarının olumsuz etkilerini azaltmadığı, havayı benzinden daha fazla kirletiyor.’
demekte…
...1900 yıllında Rudolf Diesel ilk diesel motorunu ve aynı anda biyoyakıtı kullanmış .. Rudolf bu teknolojinin yani biyoyakıtın pahalı olduğunu ön görerek petrol türevli bir ürünle motorunu revize ederek insanlığın hizmetine sunmuş... malumunuz kolay ve etkili bir güce ihtiyaç duyuyoruz insan olarak…
Bunun için aslında ölümün ve leşin bir adı olan … bin yıllar önce yer altına hapsedilmiş karbon pisliğini/yığınını …yani petrolü kullanıyoruz genelde…
Okuyupda garipsemeyin efendim… petrol bildiğiniz gibi bitki ve hayvan leşleri…. Ve bunlar için, dünya bir birini yiyor… siyah renkili olmasıda ne kadar manidar aslında…
Biyoyakıta dönersek ülkemizde arzın yurt içi kaynaklı sağlanması adına 1934 yılında Atatürk'ün ön görüsü ile biyoyakıtın ilk kez üniversitlerde denendiğiini görmekteyiz... ama hayata geçirilememiş...sebep?...
.
elbette ekonomik ...
son yıllarda artık bunu bir alternatif olarak gören insanoğlu özellikle geçtiğimiz bir-iki yıl içerisinde petrol fiyatlarındaki artış sebebiyle biyoyakıt yönelenmiş durumda (durumdaydı)....
çok geçmeden biyoyakıtında kendi içinde handikapları olduğu pat diye açığa çıktı elbet…
’’ gıda fiyatlarındaki artışın tektikleyicisi olmak ‘’ en büyük handikabı.. bu konuyu daha açmaya gerek yok sanırım ...
Aslında hepimizin benimsediği ve kullandığı... kapitalist sistemin insancıl olamayan yönlerine daha çok şahitlik etmeye başlıyoruz... ama bu rejim meselesi değildir elbet.... zaten şahsen hiç umursamıyorum bunu.... aslolan bireye ..bize... ve en nihayetinde dünyaya yararı olacak fikirler....
Bizler bir gün petrolü tamamen tüketip…
insanların bir avuç buğdayla yaşamını sürdürdüğü coğrafyalardan kısarak ...dünya topraklarını hergün bir çoğu gereksiz yere ordan oraya hareket eden arabaların taşınması için kullanacağız belkide ...
ortalama 1000 kg olan bir araç içerisinde seyahat eden bir insan kaç kiloluk yer kaplar ki..60kg ..70 kg ...100 kg ???.... ve görüyoruz ki bir kişinin bir yerden bir yere nakli ..sadece bir insan yükü kadarlık mesele değildir....
açlıkla boğuşan dünyamızda
yeni bir soru ...''bir araba kilometrede kaç kilo buğday yakar :S...!?!!...''

‘Bir otomobilin deposunu doldurmak için gereken 45-50 litre etanolü üretmek için 300 kg civarında mısır kullanılıyor. Oysa bu miktardaki mısır, bir kişinin bir yıl boyunca alması gereken kaloriyi karşılıyor. Yani bir kişinin bir yıllık temel gıda ihtiyacı, birkaç günlük yakıtta harcanıyor.’ (BM Raporu)
Aslında buğday örneğini özellikle seçtim şu sıralarda biyoyakıt için buğday kısmen kullanılıyor …ama daha çok ..şeker kamışı... mısır.. keten... soya fasulyesi ..hurma... kullanılmakta... tabi ki bunlarda buğday kadar önceliği olmasada besin maddelerimiz içerisindeler
biyoyakıt için konuşulan/konuşulmuş olan
''kabus mu?...mucize mi?'' başlığı çokdan rafa kalktı ..yani en azından şimdilik.... bunun sebebi yine geçen sene 140 dolar sevilerine kadar çıkmış olan ve şimdilerde 50 dolar civarlarına düşmüş olan ham petrol varil fiyatlarıdır.. :S... hala çok yüksek olması ve ya bedava olması arasında pek bir fark yok ... çünkü insanoğlu olarak tamamen bağlanmış bir durumdayız... petrol ya da yakıta (biyoyakıta) bir diğer değişle yine karşımıza çıkacak bu sorunlar …..
biyoyakıt için konuşulanlar çarpıcı ....
tahıl fiyatarını ... dolayısıyla enfelasyonu yukarı doğru çektiğini görüyoruz….
Dünyadan, bu nüfus artışının karınlarını doyuran tarlaları ...ve ayrıca genelde hiç uğruna ordan oraya giden araçların 'karnını doyurmak için ' yeni tarlalar isitiyoruz...
araçalarımız için restoranlar (yakıt istasyonları) yapıyoruz...
dünya bunu vermeye hazır ...!!
dünya yaşayan bir organizmadır ki... bir çözüm sunacaktır ....
ama biliyorum ki ... karşılığında bişey alacaktır...
benim saksılarda çiçeklerim var efendim… … su vermeyince açmıyorlar… kuruyorlar… dünyanın da bizden bişey almadan bişey vereceğini sanmıyorum artık…
'Geleceğe Dönüş 2' filminde hatırlarsınız … profesör, aracın içine bir iki tane organik ürün atarak aracı havalandıra biliyordu... ama insanlık şu an bundan çok uzakta... .
ve biz aç insanların ekmeğini çalarak ... araçalarımızın depomuza koyama başladık...
gerçekte …elimizdeki lokmayı Afrikalı bir çocuğun midesine mi… yoksa bir aracın deposuna mı atmalıyız?…elbette bu ikisi aynı kutsallıkda olmadığını insanoğlu biliyor....
dünya bi yere gidiyor...
biz büyüyoruz ve dünya kirleniyor.. efendim...
Ayrıca çağımız da bilim insanları ... ''iklim değişiklikleri nedeniyle insanların öldüğüne şahitlik edecek nesil yine bizim neslimizidir'' gibi çok ciddi bir gerçeği yüzüme söylemekte...
….
Bunları yazdım çünkü….
Çevremizde genç arkadaşlarımız… bebek sahibi olmaya hazırlanan annelerimiz ya da evlenmeye hazırlananlarımız var … belki biz ‘paçayı’ kurtaracaz …. Dalından erik yiyip ..buz gibi derelerde ayaklarımızı yıkıyacağımız yıllarımız olacak … ama bizim çocuklarımız sanırım çok şeyi hiç göremiş olacak…
---Bak evladım bu belgeselde izlediğimiz …. beyaz aslan … bu da kutup ayısı… bizim zamanımızda nesilleri tükenmemişti… ???’
---aaaa!! ne güzelmiş bunlar... ne şanslısınız baba..

Aslında biraz komik
bişey geliyor aklıma …1900 yılına dönsek tüm dünya liderlerine 2010
yılı sorunlarını anlatsak ..hatta videolar götürsek, izletsek… ne
yaparlardı acaba..
Ne işe yarıyacağını bilmediğimiz (en azından benim bilmediğim) Kyoto
Protokolü’nü daha önce yazıpda ..ABD imzayı ilk koyan olur muydu ?!…
niyeyse buna inanmıuyorum.:S... buna inanmıyorsam... demek ki samimi değiliz ve demek ki şimdide bu samimiyetten yoksunuz...Bugünlerde böyleyim ben …

bahar geldi… ve ben bir daha gelmiyecek diye…
evlendiğimde , eşimle piknik yapacağım çimenler bulamayacağım diye….
çocuğuma yıldızları gösteremiyeceğim diye…
torunlarımıza ve diğer insanlara Mahşer Günü hesap veremeyeğiz diye….
Tedirginim….. belkide bencilce kendim için tedirginim..
İşte hepsi bu…. :S

3 Nisan 2009 Cuma

İmkansız...


herşeyi kontrol etmeye çalışmayın...
enerjinizi boşa harcamayın....
tüm bu çabanız en nihayetinde herşeyi istediğiniz gibi sonuçlandırmaya yeterli değildir efendim...
siz en sevdiğiniz... en hoşunuza giden ve döndüğünde yaşamınıza değer katan çarklara yoğunlaşın...:)..
hangisi dönünce size ve çevrenize daha yararlıysa o yöne meyledin...
örneğin resimdeki üçgen.. kare ve dikdörtgen yalancı olarak bi tur dönerler , onları döndermeye çalışırsanız kaybedersiniz...

hayat son derce adil(?!) ve mantıklı olarak işler ... kuralları gözden geçirin .... gerçekçi şeyleri isteyin ..( dikkat edin hayallerinizi bırakın demiyorum....) ...ve bazı şeyler yaşamın içinde feda edilmeye mahkumdur... örneğin bu resimdeki kırmızı çark sistemin dönmeye başlaması ile parçalanacaktır...
onu sevmeyin...
dönmesini ummayın...
istemeyin...
çare aramayın...
üzülmeyin ...
..
ama düşünün.... :)

(ahaaa .. yine bi hoş oldum ..hadi hayırlısı :)....)