7 Ocak 2010 Perşembe

Adana - Ankara


en son yazıyının üstünden bir hafta geçmiş. son kullanma tarihi geçmiş yiyecekler gibi.
31 aralık günü saat 16.00 da telefon geldi.

'' deyzeoğlu, benim araba niğde'den geliyor, istersen sende gel ankara'ya''
dedi, deyzeoğlu...
sanki yılbaşı için bir eğlence çıkmasını son ana kadar beklemişim gibi, hiç düşünmeden önce ulukışla'ya, ordan niğdeye oradan da ankara'ya geçtim. saat 23 de ankara da kuzen dicle'nin emek'teki evini elimle koymuş gibi bulunca, kendimle gururduydum. bi annenin evladıyla gurur duyması kadar tek taraflı bişeydi bu.
onlar içinde güzel bir suprizdi ... ama! iki kişilik dev bir organizasyondu onlarınkisi... balonlar, ışıkları bile olan bir ağaç, duvarda 2010 yazısı, dileklerimizi yazacağımız küçük keseler vs...vs.. aslında çoğu bizim kültüre teğet geçen, ama bi o kadarda hoş detaylardı :) dicle ve duygu ile hiç program yapmaksınız 3 kişi ile memleketin en eğlenceli yılbaşlarından birini geçirdik. 1 ocak ğın ilk saatlerinde duygu'nun doğum günü pastasını kestik. hediye getirmemiş olmamı daha sonra yine bir suprizle telafi edecektim.

sonra atladık arabaya, gece 2.30 da kısmen tanıdığımız ve içinde yeni tanıştığımız 8 kişi ile bir araya gelerek, yine gecenin en farklı tombala birlikteliğini oluşturduk. bizi görenler, o geceyi günler öncesinden programlanmış sanırlardı. işte hayat bu kadar iyiydi bazen.

sonra bunu, ankara'da geçen bir birinden güzel üç gün izledi...
ama herşey bu kadar iyi gitmedi... geleceğim gün henüz yeni alınmış ayakkabım çalındı, kapının önünden. bunada çok güldük nedense. :)...

çiftehan a döndüm, koşuşturma ve yeni insanlarla tanışma telaşı devam etti. burdaki lakabım 'mimar' olarak hafızalara kazınmasına ise ramak kaldı. ismi sallayan yok anlayacağınız.

ve dün gece... kitap okurken
telefon çaldı... çay fincanımı ve kitabı masaya bırakıp telefona uzandım. telefon elimden kayıp çay dolu kupanın içine düştü. normal zamanda 'bu telefonu bu fincana sığdırın' deseniz... zorlanmanız muhtemelken.... daha 18 taksitten yanlız 1.sini ödediğim.. kamerası, interneti, zartu zurtu olan ve fiyatı 100 tl nin çok çok üzerinde olan ilk telefonumu, bir sıvının içine düşürmeyi ''başardım''.. o telefon özel olarak uğraşılsa bile o kupaya sığmazdı :)...
evet gülüyorum...
çünkü...
yine üşenmeyip sabah sabah kvk servisene, taaa adana'ya telefonumu yetiştirmeme rağmen... kvk dan
''telefonunuzun tamiri ekonomik olarak mümkün değildir'' mesajı geldi... anlayacağınız 2010 u bi yana bırakın, 2011 de bile bu telefonun taksitlerini ödüyor olacağım... ama artık telefonum yok. yine eski nokia 11 00 telefonuma dönemeyi düşünüyorum.
''cana geleceğine mala gelsin'' diyerek... çay içmeyi ve telefona aynı anda bakamama beceriksizliğimi, hatta salaklığımı perdelemeye çalışıyorum artık, yapacak bişi yok.

ve ben artık bankadaki son paramı harcadığımı zannediyorum. mezun olduğumdan bu yana bıraktığım ''baba parası ile yaşayan evlat'' tipine geçmeme ramak kaldı.
***
***

tüm bunları niye anlattım...
aslında fazlasıyla iyi gidiyor herşey. ama herşeyin iyi gitmesi birilerine batıyormuş gibi... en can sıkıcı şeylerde beni buluyor son bi haftadır.
biri fena dalga geçiyor ya!
du bakalım.

4 yorum:

Betül dedi ki...

Arayan kimmiş suçlu o :))

komançi dedi ki...

ıvır geçmiş olsun ! okurken üzüldüm valla.
hakkaten arayan kimdi?

İçimden Geldiği Gibi dedi ki...

Sizin yılbaşı bayağa renkli geçmiş.:))

ıvır zıvır dedi ki...

betül ve komançi... arayan bir ustaydı... gecenin bir yarısı beni ancak bir usta arıyor...
olacağıda bu zaten.

içimden geldiği gibi... yılbaşı renkliydi renkli olmasına da, bi de aksilikler olmasa diyo insan.