4 Ekim 2009 Pazar

Tanrı ile Konuşmak

bugün bir şehit haberi daha gördüm, acılı anne haberi duyar duymaz yüzünü yolarcasına tırnaklarını yanaklarında gezdirdi defalarca, bakamadım. bir bilimsel açıklaması olmalı diye düşündüm yüzü tırnaklamanın, acıyla alakalı olarak.
sonra...
sonrası yok aslında...

düşündüm Allah'ım, herkes seni nerde bıraktıysa orada buluyor sanki. 'bıraktıysa' lafını özellikle seçtim, çünkü senle olan bir randevuya geç kalan hep bizleriz.

biliyorsun, hayatın adilliği üzerine düşünüyorum en çok, şu şehit haberindeki gibi.
'hayat adildir' diye yazdığım şeyler oldu.
ama bugün birisi otobüse arka kapıdan binip öne para uzatmadı, adilce değil 'adiceydi'.
sonra bir sürü şey daha oldu...
bir dostumun kızı dünyaya geldi, işimden ayrılmak üzere karar aldım ve istifamı partonlarıma ilettim, ntv bilimde bir galaksinin diğer galaksiyle çarmışmak üzere bilmem kaç milyon yıl sonrası için randevulaştığını okudum. herşey öyle olağan ki ve sanki her olan şeyin gerçekleşme enerjisi aynı...
senin için bir galaksinin ölmesi ile bir çitanın geyiğin boynunu dişlemesi, aynı şey gibi geliyor, bana.

bugün allah'ım ...bugün... aslında her gün gibi... insanlara iyilikle doluyor içim. insanlara merhamet duygum depreşiyor sanki. kaldı ki, ben kimim bunca insana merhamet edesim geliyor, bilmiyorum da... bugün kendimi o galaksi için ve aynı anda geyik için üzülürken buluyorum... hem de istifa etmişken, tam da kendim için endişelenmeliyim derken.

haberleri iziliyorum. işsizleri, yoksulları ve sonra odadan kaçıyorum. ''oturmamalı ayağa kalkmalı o insanlara iş üretmeliyim''ler basıyor beynimi; ama birazdan unutuyorum sanki. acizlik kaplıyor her yerimi... ben kimim ki diyorum.
ben; ''haa! şu dağın ötesine bir sürü ile gitsem, yarısını kurta kuşu kaptırırım'' diyip, tüm hayallerimden, azmimden ve iş bilirliliğimden gerisin geri cayıyorum.

sonra yine başka bir zaman, birini görüyorum, dinliyorum acılarını içimde hissediyorum, acımak değil bu dediğim.. ama hissediyorum. bir kız ise bu belki aşık olacak kadar sahipleniyorum onu ve acılarını; ama bu aşkta değil ki, kederlere aşık olamazsın biliyorum... ama oluyorum... iliklerime siniyor, bu garip duygusallık... anlayamadan başka bir hisse kaçırıyorum beynimi, zira orda dursa delirecek kadar öte duygulara boğuluyorum. işte burda uyku gelip sarıyor gece bedenimi, uyumasam boğulacağımı biliyorum...

ağlıyorum... bir erkeğe pek yakıştıramadığım sulu gözlülük, tüm neşeli gündüzlerime karşın basit duygusal bir müzik parçasında ya da film karesinde buğulanmaya dönüşüyor. toparlanıyorum, sanki yaptığım yanlışmışcasına...

sonra gerisin geri dönüp hayatıma bakıyorum. hiç yoktan edinilmiş aile borçları takılıyor kafama. oturup ödemeye başlasam; hani var ya
''şimdi bak! aldığım maaşı, hiç yemeden içmeden biriktirsem'' diye başlayan cümleleryemeden . ha işte , o cümlelerden birini kuruyorum ve 8-9 yıl durmadan çalışmam gerektiğini görüyorum.
ama sonra, bana verdiğin ve bir insana verile bilecek en değerli nimet olan 'akıllı olma' halimi görüyorum. sabırlı oluşumu ve anlama ve kavrama kabiliyetimin farklı olduğumu hissediyorum. eğer bunu, sokakta bir insana söylesem övünüyor olurdum; ama sana, bunu şükür için telaffuz ettimi biliyorsun zaten... buraya yazılıyorsa, burnum sızlıyorsa ve yine buğulandıysam, işte bu samimiyetimdedir.

sonra, sevdiğim kızlar geliyor aklıma... bu sızı birazda onlardan kalma, hissediyorum. ama üzülmüyorum şu anda, hiç birinin yanımda olmayışına. çünkü onlar 'birileri' için değil, kendi benlikleri için yaşadıklarını hatırlıyorum, evlenmeyi bile sihirli bir değnek gibi 'kendi' dünyalarını değiştirmek için kullanmak istediklerini hatırlıyorum.
evet!... yaptığım bir tek iyiliği bile sorgulayıp 'ama o senin için bişey yapmıyor ki' diyen tipler bile tanıdım hayatımda. sanki herşeyin bir karşılığı olmak zorunda!
''be akılsız, sen dünyaya ne verdi ki bulut sana yağmur veriyor, toprak seni doyuruyor'' diyesim geliyor şimdi onlara.
soruyorum Allah'ım neden bu tipi tipler oldu benim hayatımda... neden onlarla muhatap oldum ben? neden beni anlayan biri/kız olmadı hiç!
bu bir isyan değil hani. kavramaya, anlamaya çalıştığım bir şey sadece...

neyse... nerelere geldi laf...
istifa dedim demin...
bugün istifa ettim Allah'ım...
daha küçük bir kasabada çalışmak için. bu dev dünyayı değiştiremediğimi, aslında bana verdiğin o güzel şeyleri kullanmayı öğrenemediğim için, daha küçük bir yerde başlamak istiyorum artık.
senden çok şey istiyorum Allah'ım para, hırs, azim, yöneticilik, şans ve dahası. ama biliyorsun ki sende; hiç birisi, saf halde kendim için değil... ama güçlenmek ve senin 'iyi elin, veren elin' olmak istiyorum hayatta. en başta borcumu ödemek istiyorum...
bir nebze olsun dünyayı/dünyamı 'daha' iyi yönde değiştirmek istiyorum . çünkü bana verdiğin bu akılla, düşüncelere dalmak üzüyor beni. Allah'ım bana insanların sıkıntısını ve çözümünü ver. örneğin; beni kendi derdi için hastane köşelerinde koşturan biri yapma, böyle olursa hayatımı öylece kendime ipoteklemiş olurum çünkü... bana 'beleş' dertler değil dev çözümler ver Allah'ım.

böylece uzuyup gidiyor bu çetrefilli düşüncelerim...
şimdi daha ne diyim... aklım karışık, yazım gibi. bir kelimemden sonra başka bir şeyler geliyor aklıma, toparlıyamıyorum.

bana benden daha yakın olan Tanrım... Allah'ım... benim demediklerim bile, sende gizlidir.

kısacası istifa ettim, daha güzele ve iyiye ulaşmak için...
bize hayırlı olan şeyleri nasip et, çalışkanlık ve azim ver.
(amin)
şimdilik söyleyeceğim şey özetle budur...
sevgiler...

Hiç yorum yok: